Psikologların Mesleki Problemlerine Somut Çözüm Önerileri

(Not: Psikologlara yönelik olarak yazılmıştır)

Meslek alanımızda son zamanlarda yaşanan problemleri düşündüğümde aklıma danışanlarımın kendi problemleri karşısında yaşadıkları durum geliyor… Problemlerinin çok boyutluluğu ve karmaşıklığı, neresinden tutacaklarını bilememeleri, bunalmışlıkları, hayallerine istediği şekilde ulaşamamanın yarattığı hayal kırıklıkları, öfkeleri ve zamanla oluşan çaresizlik ve kayıtsızlık duyguları…

Bunları son gelişmeler karşısında benim ve birçok meslektaşımında çeşitli şekillerde yaşadığını gözlemlemekteyim. Bunları yaşamak son derece normal, ortada çözülmesi gereken somut problemler var. Bu belirsizlik durumu bir açıdan bakıldığında belirsizliği ortadan kaldırma enerjisi veriyor. Şu anda meslek camiasında bu enerjiyle, karışıklığı netleştirip çözüme yönelik adım atma konusunda çeşitli girişimler yapılıyor ve bu girişimler herkesi de tatmin etmiyor (Hiçbir çözüm önerisininde herkesi, beklediği ölçülerde, tam tatmin edemeyecek diye düşünüyorum). Bazende hepimizi üzen tartışmalar ortaya çıkarak mevcut enerji kişisel tartışmalara doğru akıyor… Problemin devam etmesinde ve karmaşık bir hal almasında da bence en büyük nedenlerden birisi herkesin konuyla ilgili haklı olduğu noktaların olması!…

Sorunun çözülmesi ve sınırların netleştirilmesi adına bakanlığın talep ettiği, TPD bünyesinde oluşturulmuş rapor çeşitli açılardan eleştirildi. Bu noktada raporun içeriği ile ilgili kendi yorumlarımı ve daha önce konuşulmadığını düşündüğüm somut çözüm önerilerimi aktarma ihtiyacı duyuyorum. Çünkü raporda çok kısa bir şekilde aktarılan psikolog tanımı ve görevlerinin sistemli bir şekilde hayata geçirilmesi halinde şu andaki psikolog sayımızın bile ülkemizdeki ihtiyaçları karşılayamayacak kadar yetersiz kalacağını, ayrıca psikologların büyük bir bölümünün mesleki tatmin içinde görevlerini yürütebileceğini umuyorum. Bunun neden böyle olabileceğine ve nasıl yapılabileceğine yazımın ilerleyen bölümlerinde değineceğim. Belki görüşlerimden dolayı hocalarım ve\veya meslektaşlarım tarafından eleştirileceğim ancak bu yüzden kendimi daha fazla geride tutup düşüncelerimi saklamayı doğru bulmuyorum… Biliyorum uzun yazıları okumak çok yorucu oluyor, bu yüzden umarım olabildiğince kısa tutmaya çalıştığım bu uzun yazıyı okuyacak kadar zaman ayırabilirsiniz. Bu arada yazımı daha fazla uzatmamak adına sadece kendi alanımla ilgili düşüncelerimi paylaştım. Diğer yakın mesleklerden arkadaşlar lütfen kendilerini dışlanmış hissetmesinler…

Meslek alanımızın şu anda sahip olduğu ‘problem listesinin’ kabaca aşağıdaki şekilde gruplanabileceğini düşünüyorum.

Problem Listesi:

  • Ruh sağlığı ve psikologlara yönelik düzenleyici ve denetleyici bir meslek yasasının bulunmayışı, bu nedenle mesleki sınırların birbirine karışması
  • Meslektaşların birbirleriyle yeterince temas ve etkileşim içinde olmaması, ortaklaşa faaliyetlerin-proje çalışmalarının azlığı
  • Üniversite adaylarının psikoloji bölümü seçimlerinde yanlış beklentiler içine sokulması
  • Ülkemiz şartları ve ihtiyaçları dahilinde mesleği bilimsel ve etik prensipler doğrultusunda icra etmenin hangi somut biçimde olacağı konusunda uzlaşmanın sağlanamaması. Bu nedenle alanın sönük kalması
  • Devletin ruh sağlığı alanında özel bir destek ve proje faaliyeti içinde bulunmaması
  • Akademik ve mesleki eğitimdeki yetersizlikler
  • Mevcut statükodaki olası hak kayıplarının önlenme stratejileri konusunda yaşanan anlaşmazlıklar

Ruh sağlığı ve psikologlara yönelik düzenleyici ve denetleyici bir meslek yasasının bulunmayışı, bu nedenle mesleki sınırların birbirine karışması

Bu problemi çözmeye yönelik bakanlığın başlattığı çalışmaya katkıda bulunması amacıyla gönderilen TPD raporunda psikolog ve klinik psikolog tanımları yapıldı. Bu noktada TPD’nin bu raporu hazırlamakta olduğunu meslek camiasını bilgilendirmeden yapmış olması eleştirildi. Meslektaşların birbirleriyle yeterince temas ve etkileşim içinde olmaması, ortaklaşa faaliyetlerin-proje çalışmalarının azlığı probleminin aslında buraya sirayet ettiği görülmektedir. Bu problem bağlamında benimde gönlümden geçen raporun hazırlanma aşamasında fikir alışverişinin yapılmış olmasıydı. Bu şekilde daha çok sahiplenilecek ortak bir ses olurdu. Eleştiriler karşısında da bu raporun hangi somut adımlarla hayata geçirilebileceği daha iyi bir şekilde anlatılmaya çalışılsa birçok meslektaşım daha rahat hissedebilirdi. Tabi bunun aslında pek alışkın olduğumuz bir uygulama olmadığını da kabullenmemiz gerek. Bu yüzdende bilimsel ve etik ölçütler baz alınmaya çalışılarak bir an önce bakanlığa ilgili talepleri doğrultusunda rapor hazırlanarak gönderildi diye tahmin ediyorum.

Bu iletişim kopukluğu nedeniyle oluşan belirsizlikle raporu okuyan meslektaşlarım çok doğal bir şekilde kendi perspektiflerinden değerlendirme yapacaklardır. Çünkü özet şeklinde yazılan raporun yazımında bulunan kişilerin hangi niyetlerle yazmış olduklarını bilememektedirler. Bu yönde bilgilendirme yapılmamıştır. Dolayısıyla bu konuda ancak tahminde bulunmaktadırlar. Ben de bu konudaki tahminlerimi aktarmak istiyorum çünkü komisyon üyelerinden iki tanesi akademik eğitimlerim de yer alan iki değerli hocamdan oluşuyor. Bu iki hocamında etik ve bilimsel değerlere sıkı sıkıya bağlı olduğunu, alanın gelişmesi ve yaygınlaşmasını gönülden istediklerini yakından biliyorum. Diğer komisyon üyelerinin de bu bakış açısını taşıdığından eminim.

Üniversite adaylarının psikoloji bölümü seçimlerinde yanlış beklentiler içine sokulması. Bunu çok önemli bir problem olarak görüyorum. Raporu yorumlama süreçlerimize de etkisi olabileceğini düşünüyorum. Ne yazık ki halen, üniversiteye hazırlanan ve psikoloji bölümünü seçmeyi düşünen adaylar lisansı bitirdikleri takdirde psikoterapist olarak çalışabileceklerini düşünüyorlar. Çünkü tanıtıcı broşürler bu yönde yanlış beklentiler yaratıyor. Çalışma alanlarını çok geniş olarak gösteriyor ve asıl tabloyu göstermiyor. Ayrıca bu şekilde düşünmeleri çok anormal bir durumda değil aslında. Mühendislik, mimarlık gibi alanlardan mezun olanlar hemen çalışmaya başlıyorlarsa biz neden başlamayalım ki diye düşünmek çok normal. Bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta bizlerin insan gibi bir derya ile uğraştığı gerçeğidir. Nasıl ki insan deryasının fiziksel yönüyle ilgilenen tıp alanında eğitimler yılları gerektiriyorsa, insan deryasının psikolojik yönüyle ilgilenen psikoloji biliminin uygulayıcısı olmakta yılları gerektirecektir. Yapacağınız işin karmaşıklığına görede bu yılların, yani eğitimin, fazla olması gerekecektir… Hal böyle olunca psikoloji dünyasına girip işlerin gerçek yüzünü öğrendiklerinde insanlar hayalkırıklığına uğruyor. Mezuniyet sonrası iş olanaklarınında çok kısıtlı olması nedeniyle bu hayalkırıklığı ve belirsizlik yerini öfkeye bırakıyor. Bu yüzden daha başından doğru bilgilendirmenin yapılması konusuda incelenmelidir. Tabi ki öncelikle alana bir standardizasyon getirmek gerekli.

Raporda klinik psikologlar ile ilgili açıklamalara ağırlık verildiği görülüyor. Bu yüzdende psikologların dışlanmış ve hiçe sayılmış gibi algılanabildiğini görüyorum. Rapordaki bu durumu mesleğin prestijini ve standartını ilgili merciler karşısında artırma niyeti olarak yorumluyorum çünkü ortalama 10 yıllık eğitim alan psikiyatristler ile 4 yıllık eğitim alan ve yapılandırılmış çerçevede tek bir hasta ile görüşme ve tedavi takibi yürütme imkanı olmamış, bu konuda özel eğitim almamış psikologlar arasında kendi mesleki bilgi düzeylerinin niteliği yönünden açıkça birçok fark var. Dolayısıyla da bu haliyle psikologları yardımcı sağlık elemanı olarak görmeleri çok anormal bir durum değil. (Anormal olan konuyu aşırı genelleme, tünel bakışı gibi düşünce yanılgıları ile ele almalarıdır. Bu düşünce yanılgılarının nedenlerini de kendi mesleklerindeki uğradıkları haksızlıklar ve problemlere yoruyorum). Dünya standartlarıda bağımsız çalışma için özel kriterler, yetkinlikler ve çalışma lisansı gerektirmektedir. Bağımsız çalışmada Türkiye standardının yani Türkiye’ye özgü olan durumun minimum kriteri olarakta klinik psikoloji yüksek lisansının getirilmesi bence yetkililerce kabul edilebilir, bilimsel temellere uyabilecek bir adım (Tabi bu programların standartlarının artırılması koşuluyla). Aksi halde pratisyen doktorun kalp ameliyatına varan uygulamalar yapması gibi bir durum ortaya çıkıyor ve bu yüzdende özellikle psikiyatristler tarafından kendimizi eleştirilecek bir konuma sokuyoruz.

Raporda psikologların tanımı ve görevlerinin küçümsendiğinin bazı meslektaşlarımca düşünüldüğünü görüyorum. Bu algının önemli bir nedenini raporun bu konuda yeterince bilgilendirici mahiyette olmamasına yoruyorum. Peki bu görev tanımları nelerdir diye bir düşünelim derim. Temel oryantasyonu bilişsel davranışçı terapi olan bir klinik psikolog olarak bu tanımda ve görevlerde yer alan hizmetlerin çok önemli olduğunu, zaten psikoterapinin önemli unsurlarını içerdiğini ve aslında ülkemiz şartlarında uygulanabilirliğinin ve bu hizmetlere ihtiyacın çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu hizmetlerinde orta vadede 3 basamaklı bir sistemle gerçekleştirilebileceğine inanıyorum (Bunu öneriler kısmında açıklayacağım). Ayrıca bu görevleri yerine getirebilmek için 4 yıllık lisans eğitiminin yeterli olmayacağına inanıyorum. Bunu da İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünde türk dili ve inkılap tarihi dersi dışında alandışı dersi almamış, 4 yıl boyunca daha ilk yıldan her dönem doğrudan psikoloji ile ilgili 6-7 ders, ortalama olarakta 48 tane ders almış birisi olarak söylüyorum. Lütfen bunu yanlış anlamayın, demek istediğim şey 4 yıllık eğitimde ne kadar çok ders alırsanız alın ancak psikolojinin temel alanlarında teorik alt yapıyı geliştirmeye yönelik bir eğitim verilebiliyor. Bu teorik bilgileri uygulamaya dökmek, daha yakından uygulamalı eğitimleri gerektiriyor. Lisans sonrası hatta lisans sırasında eğitimden eğitime koşma ihtiyacı duymamızı da buna bağlıyorum. Bu yüzden de 1 yıllık sertifika eğitimini çok önemli buluyorum. Bu eğitimin nerede nasıl verileceği netleştirilmesi gereken bir konu tabi ki.

Peki nedir bu sertifika eğitimi sonrası psikologların yapabilecekleri görevler:

Birey ve\veya birey yakınları ile görüşme ve gözlem yaparlar, kuruma uyumlarına yardımcı olurlar: Yani problem alanlarını ve kişilik yapısını tanımlayıcı değerlendirmeler yapar. Bu zaten her ortamda ilk yapılması gereken şeydir. Kuruma uyum problemleri sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Burada hangi kurumlar olabilir diye düşünürsek hastaneler, okullar, diyaliz merkezleri, anaokulları, rehabilitasyon merkezleri, huzurevleri vb. birçok kurum sayılabilir. Bu kurumlarda çalışma imkanlarının artırılması tabiki üzerinde çalışılması gereken ayrı bir konudur. Verdiğimiz hizmet netleşirse o zaman kurumsal çalışma olanakları da netleşmeye başlayıp talep artacaktır diye düşünüyorum. Çünkü halk eğer bizi daha iyi tanırsa maddi kolaylıklarla birlikte kesinlikle büyük bir talep olacaktır. Halka ulaşmada özellikle sağlık ocakları ve belediyeler bünyesinde çalışma yönünde bir proje önerimi yazının ilerleyen bölğmlerinde aktardım.

Eğitimini almış olduğu girişimleri yürütür: Bir yıllık sertifika eğitimiyle psikoterapiye itiyacı olmadığı standardize özel yöntemlerle belirlenen kişilerde, örneğin danışmanlık odaklı psikoeğitimi önplana alan bilişsel davranışçı terapi, çözüm odaklı terapi veya destekleyici terapi öğretilebilir. Buradaki eğitimini almış oldukları girişimler ifadesi belki düşündüğümden daha fazlasını da içeriyordur. Bu girişimlerin neler olacağıda operasyonel olarak standardize edilir. Paket müdahale programları oluşturulabilir. Bu şekilde hizmet sınırları netleşir.

Objektif ve tarama test uygulamalarını yürütürler ve rapor hazırlarlar: Bu şekilde bilimsel ölçütlerde daha etkili değerlendirmeler yapılarak gerekli yönlendirmeler kolaylaşmaktadır. Bu test uygulamları organizite şüphesini doğuracak tüm durumları kapsayan bir ölçeğin psikiyatrislerle birlikte geliştirilip standart bir şekilde uygulanmasını da kapsayabilir (Örneğin yorgunluk, uygusuzluk gibi depresyon belirtilerinin bir hastalığa dayanabileceği şüphesinin değerlendirilmesi ki bu en çok eleştirildiğimiz noktaların başında geliyor). Bu şekilde psikiyatriste yönlendirmeler güvence altına alınabilir. Bu değerlendirmeler konusunda sertifika eğitiminde önemli miktarda eğitim verilir. İhmal durumlarında yaptırımlar uygulanabilir.

Psikolojik destek, rehabilitasyon ve psiko-eğitim çalışmalarını yürütürler: Bu da birçok psikoterapi sürecinin zaten ayrılmaz bir parçasıdır. Psikolojik destek anlaşılma, koşulsuz kabul edilme gibi düzeltici yaşam deneyimleri sunmaktadır. Rehabilitasyon birçok türdeki uyum problemlerine yönelik müdahaleleri kapsar (Örneğin, remisyonda psikoz hastalarının sosyal beceri eğitimi, bedensel engellilerin günlük hayattaki yaşadıkları uyum problemleri ile başaçıkma vb.). Psiko-eğitim, kişinin sorunlarının neden var olduğunu bilimsel ölçütlerle anlamasını, kendi payını görmesini ve başaçıkma yollarını öğrenmesini sağlar (Örneğin stresle başaçıkmada düşüncelerin etkisini anlama, gevşeme yöntemlerini kullanma, problem çözme tekniklerini öğrenme vb.). Bu üç müdahale türü o kadar önemlidir ki örneğin sadece psiko-eğitim çalışması bile birçok çalışmaya göre iyileştirici etkiye sahiptir.

Koruyucu ruh sağlığı hizmetlerine katkıda bulunurlar: Bu madde devlet desteğiyle yürütülen projelerle birlikte çok önemli ve anlamlı olacak bir hizmettir. Bu hizmetlere sağlıklı çocuklar yetiştirmek için ana-baba eğitimleri vermek, mutlu evlilik sürdürme konusunda kurslar düzenlemek, çeşitli kurumlarda stresle başaçıkma seminerleri düzenlemek, iletişim becerilerini öğretmek vb. birçok proje eklenebilir. Bunlar maddi devlet desteği olmasa da cüzi miktarlarda ücretlerle çeşitli kurumlarda hayata geçirilebilir… Burada kişisel bir paylaşımımı aktarayım. Bu hizmetlerin o kadar önemli olduğunu düşünüyorum ki gönüllü olarak çeşitli kurumlarda bu konularda seminerler vermeyi planlıyorum.

Hizmet içi eğitim programlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında görev alırlar: Bu da anladığım kadarıyla çeşitli kurumlarda psikoloji biliminden faydalanılarak hazırlanmış eğitimleri yürütmeyi kapsamaktadır ki bu da çok ihtiyaç duyulacak bir alandır.

Alan araştırmalarına katılırlar: Diğer bir çalışma alanı

Oluşturulacak sertifika programı da görüşme teknikleri, etik, terapötik ilişki, temel düzeyde müdahale yöntemleri, psikopatolojiyi ayırd etmede yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış ölçeklerin kullanımı ve yönlendirme kararını verme gibi konuları içerebilir. Bu eğitimleri alırken zaten bu eğitimden geçmiş ve çalışmakta olan bir psikoloğun yanında gözlem yapma ve çalışma imkanı yaratılabilir. Bunun nasıl yapılacağı, üzerinde düşünülecek projelere ihtiyaç duyuyor. Bu eğitimlerin düzenlenmesinde alanda çalışan uzmanlardan da yararlanılması gerektiğini düşünüyorum. Belki sertifika eğitmenliği konusunda yeterlilik değerlendirmesi de yapılabilir. Aksi takdirde talebin karşılanması bu alt yapıyla güç olacaktır. Ayrıca böyle bir programın ne kadar maliyeti olduğu, devletin özellikle ihtiyaç duyulan bölgelerindeki kendi kurumlarında belirli bir süre çalışma koşulunu kabul eden psikologlara bu maliyeti karşılama teminatı verme imkanı gibi konuların tartışılması, projelendirilmesi gerekiyor.

Ülkemiz şartları ve ihtiyaçları dahilinde mesleği bilimsel ve etik prensipler doğrultusunda icra etmenin hangi somut biçimde olacağı konusunda uzlaşmanın sağlanamaması. Bu nedenle alanın sönük kalması.

Özellikle depresyon oranların gittikçe arttığı, kime kendimizi tanıtsak benimde ihtiyacım var diyen bir ülkede mesleğimizin bu kadar sönük kalmasında yazının başında belirtilen birçok neden rol oynuyor, buna maddi nedenlerde dahil ki bu aslında çok önemli bir başka neden. Bu açıdan bakıldığında TPD’nin raporundaki psikolog klinik psikolog tanımlarının aslında bu meseleyi çözme konusunda umut vaadedebileceğini düşünüyorum. Yeter ki devletinde desteklediği somut projelerimiz olsun. Bu konuda ruh sağlığı alanının bütününü kapsayacak bir proje önerim var. Ruh sağlığı hizmetinde basamak sistemi.

Psikologların verdiği hizmetlere 1. basamak ruh sağlığı hizmeti denilebilir. Bu hizmette psikolog tanımındaki faaliyetler merkezi bir sisteme bağlı kurumlarda yürütülür. Bu kurumlar kamu ulaşılabilirliği adına devlet kurumlarında olur (Özel kurumlarda olabilirliği de ayrıca değerlendirilebilecek bir konudur) Objektif ölçümlerle ve görüşmelerle belirlenen çeşitli durumlarda 2. basamağa yönlendirme yapılır. Bu yönlendirmenin etik ve bilimsel ölçütlerde yapılması garanti altına alınabilir (Sertifika eğitimi, denetleme, bilgilendirilmiş onam formu vb. birçok yolla). 2. basamak ruh sağlığı hizmeti verebilecek personel psikoterapist (klinik psikolog veya psikiyatrist) ve psikiyatrist olur. Bu personel, özellikle de klinik psikolog, dilerse sadece 1. basamak hizmetinde de yer alabilir. Burada hizmet verilen grup çoklu problemlere sahip, semptom şiddeti orta ve üstü olan, belli bir tanıyı taşıyabilecek yoğunlukta sıkıntıları olan, işlevselliklerinde bozulmalar olan yani karmaşık vaka formülasyonlarının, terapi sürecinin ve\veya ilaç tedavisinin uygulanmasını gerektiren yani 2. basamağa yönlendirme kriterlerini taşıyan kişileri kapsamaktadır. 2. basamak hizmetine ihtiyaç duymadığı anlaşılan kişiler 1. basamağa tekrar yönlendirilebilir. Devletle anlaşmalı olan psikoterapist ve psikiyatristler makul bir ücretle bu hizmeti karşılamaya çalışır (Eminim ki bu anlaşmayı yapacak bir çok klinik psikolog ve psikiyatrist olacaktır). Psikoterapist ünvanı geçerliliği kabul edilmiş yüksek lisans eğitimini, düzenli süpervizyonu, alanda çalışırken profesyonel eğitimleri takip edip güncel bilgilerden haberdar olmayı (bunun için puanlama sistemi getirilebilir) ve yetkinlik belgesini gerektirir. Psikoterapi eğitimide en az yüksek lisans programlarında ya da standardize ve yetkin özel terapi enstitülerinde verilir (2-3 yıllık uygulamalı yoğun eğitimler veren). 3. basamak ruh sağlığı hizmetide psikiyatri kliniklerinde yatılı tedavileri içermektedir. Bu tedavilerde psikoterapist yetkinliği olan klinik psikologların imkanlar dahilinde mutlaka çalışmaları sağlanır. Bunun yanında psikologlarda bu kliniklerde kendi görev tanımlarını yürütebilecek birçok hizmet verebilirler. 2. basamak ruh sağlığı hizmeti verebilecek personelin mutlaka ilgili kurumda bulunması gerekip gerekmediği ayrı bir tartışma konusu yapılabilir. Ayrıca kısa ve orta vadede özellikle büyük şehirler dışında 2. basamak ruh sağlığı hizmetinin sadece psikiyatristlerce verilebileceği gözönüne alındığında psikologlara daha fazla iş düşmesi ve bunun nasıl olabileceği konusu yine tartışılıp çözülebilecek bir durumdur. Buraya psikolojik danışmanlık ve rehberlik, sosyal hizmet uzmanlığı gibi diğer mesleklerin nasıl ekleneceği ayrı bir tartışma konusudur. Konuyu uzatmamak için kendi alanıma odaklandım.

Psikologların çalışabilecekleri kurumlar olarak sağlık ocakları, belediyeler, hastaneler, diyaliz merkezleri, okullar, anaokulları, rehabilitasyon merkezleri, huzurevleri vb. birçok kurum sayılabilir. Bu sistemin devlete maddi anlamda yük olmamasınında yolları bulunabilir. Cüzi bir katkı payı ücretiyle (normalde muayenelerden alınan miktarlarda) bu devlet kurumlarında örneğin 30dk.lık görüşmeler yürütülür. Sabit maaş ve prim usulüyle çalışılır. Yani fizibiletesi gerçekleştirilebilir bir proje olarak düşünüyorum. Halka tanıtıcı bir hareket başlatırsak talepte pekala yüksek düzeyde olur. Birçok hastanın aslında psikolojik nedenli olarak hergün sağlık kurumlarını hınca hınç doldurduğunu düşünürseniz talebinde giderek artabileceğini düşünebiliriz. Bu tanıtım faaliyetinde örneğin psikoloji öğrencileri tarafından halka çeşitli ortamlarda, gerekirse standlar açıp bu sistem hakkında tanıtıcı faaliyetler yürütülebilir. Ancak bu şekilde halka ulaşabiliriz. Aksi takdirde çoğunluğu alt sosyoekonomik seviyede olan halkımız en az 80-100 lira seans ücretiyle psikolojik danışmanlık merkezlerine gelememektedir, gelmeyecektirde. Orta ve üst sosyoekonomik seviyedeki kişiler ancak psikoterapi sürecini karşılayabilmektedir. Hal böyle olunca da toplumun büyük bir kesiminin psikoloğun deli doktoru ya da güzin abla olmadığını anlama imkanları olmayacaktır. Toplumumuzun ruh sağlığı kötü şartlarda devam edecek, boşlukta ve sorunlu bir nesilin binlerce psikoloğun gözü önünde yetişmesini izleyeceğiz. Benim yorumuma göre Türkiye gerçeği ve şartları budur. Bunun yanında psikologların merkezi bir denetim sağlanması şartıyla özel kurumlarda da bu hizmetleri yürütüp yürütemeyecekleri ayrıca tartışılır. Ancak benim gönlümden geçen yukarıda bahsettiğim türde bir hareketin başlamasıdır. Psikiyatristlerinde yer alacağı böyle bir proje hem bilimsellikten hemde uygulama gerçeklerinden ödün vermeden hizmet vermeyi sağlamaktadır. Erkek meslektaşlarımın bildiği gibi askeri sağlık kurumlarında bu ölçüde olmasada benzer bir sistem olduğunu burada belirtmek isterim. Her bir askeri birlikteki rehberlik danışma merkezlerinde çalışan meslektaşlarım psikolojik danışmanlık hizmetinden fazlasına gereksinim duyan, belirli kriterleri karşıladığı ölçeklerle belirlenmiş kişileri ilgili yerlere yönlendirmektedir. Sonuç olarak, devletin ruh sağlığı alanında özel bir destek ve proje faaliyeti içinde bulunmaması problemi karşısında farklı mesleklerden gelen uzmanlarla ortak bir platformda bu tür bir somut proje geliştirelim derim. Bunun birçok fırsatın önünü açacağını düşünüyorum.

Akademik ve mesleki eğitimdeki yetersizlikler. Bu konuda çalışmaların TPD içinde yapılmakta olduğunu öğrendik. Bu yetersizlikler lisansın yanında yüksek lisans düzeyinde de bulunmaktadır. Yüksek lisans programlarının Klinik psikolog eğitimlerinde psikoterapist olarak yetiştirmeye ağırlık verilmesi, tezsiz yüksek lisans programlarının devlet üniversitelerinde de yaygınlaştırılarak psikoterapi eğitiminin yoğun bir şekilde iki yıla yayılarak gelişim imkanlarının sağlanması gerekir. Burada yüksek lisans ve doktora programların çok az olması da diğer bir sorundur. Bunun için deneyimli uzman psikologlardan yüksek lisans programlarında öğretim üyesi olarak yararlanmak ve doktora programlarını yaygınlaştırmak gibi seçenekler düşünülmelidir.

Mevcut statükodaki olası hak kayıplarının önlenme stratejileri konusunda yaşanan anlaşmazlıklar. Raporun en çok eleştirilen ve bence aslında en kolay şekilde çözülebilecek noktası alandışındaki kişilerin lisans okumadan klinik psikolog olma sorunsalıdır. Bu noktada benim düşüncem, alandışından gelen birisi yüksek lisans ve doktora programlarını bitirebilmişse klinik psikolog olarak çalışabileceğidir. Yani demek istediğim şey bu mümkündür, olabilir ve başarılabilir birşeydir. Bu yoğun eğitimlerden geçen birisi lisans eğitimindeki açığı aldığı eğitimde telafi edebilir ve iyi bir klinisyen olarak çalışabilir. Hatta bu kişiler sonradan daha bilinçli bir şekilde alan değiştirme kararı aldıklarından dolayı son derece motive bir şekilde de mesleklerini icra edebilirler. Burada tartışmayı, bu kişiler iyi klinisyen olamaz noktasına çekersek büyük bir yanılgı içine düşeriz. Çünkü alanda bu durumda son derece başarılı olan klinisyenler bulunmaktadır. Bu eğitimleri yurt dışındaki akredite kurumlardan almış kişiler Türkiye’de çalışmak istiyorlarsa bu başka bir konu. O zaman klinik psikolog olarak tabi ki yararlanılması doğru olur. Bu noktada konunun bilimsel bir problemden ziyade etik ve prensiplerle ilgili bir problem olarak ele alınmasını tavsiye ediyorum. Bu noktada benim düşüncem şu ana kadar lisansı alandışında olan kişilerin geçici maddelerle yetkinliklerinin ve ünvanlarının kabul edilerek hak kayıplarına uğramamaları, bu noktadan itibaren de son derece kısıtlı olan ülkemizdeki yüksek lisans ve doktora programlarımıza alandışından kişilerin alınmasının tercih edilmemesidir. Bunun prensip icabı bir şekilde yapılmasını doğru buluyorum. Bu konuda raporda düzenleme yapılmasını öneriyorum.

Diğer bir problem yıllardır çalışan deneyimli psikologların uğrayacakları hak kayıpları problemi. Bu noktada daha önce önerdiğim basamak sisteminde psikoterapist olma şartı konusunda belki bu kişiler için uygulanmak üzere, en az yüksek lisans yapma şartı gözardı edilerek diğer kriterleri karşılama durumu ön plana getirilir. Bu şekilde bu psikologların 2. basamak ruh sağlığı hizmetini verip veremeyecekleri netleştirilir. Raporda belirtilen 2 yıllık geçiş sürecinde benim anladığım şey bu süre zarfında hali hazırdaki uygulama pratiğinin aynen devam etmesi, 2 yılın sonunda yeni bir sistem içine girilmesi şeklindedir. Yani bir bekleme sürecinin ve maddi anlamda bir kaybın olması söz konusu değil gibi görünüyor.

Sağlık psikologlarının dışlanması eleştirisi. Sağlık psikolojisi alanı ile ilgili bölümden anladığım klinik psikologların bahsedilen hizmetleri verebilecek yetkinlikte olmalarıdır. Sağlık psikolojisi alanında yüksek lisans ile uzmanlaşan psikologlarda tabi ki bu hizmeti vereceklerdir diye düşünüldüğünü zannediyorum. Bunun yanında belki psikologlara verilecek sertifika eğitimi programlarında sağlık psikolojisi alanında hastanelerde çalışmaya yönelik özel bilgiler ayrı bir modül olarak bile sunulabilir.

SONUÇ

  • Birbirimizden kopuk olma halinden bir an önce çıkmalıyız. Bu konuda da derneğin ön ayak olması, birleştirici bir unsur olması gerekli diye düşünüyorum. Bunda da üyelere yani bizlere iş düşüyor. Neler yapabileceğimizi düşünelim derim (Mail grubunun aktif kullanımı, uygun bir konferans salonunda geniş katılımlı bir toplantı dizisi vb.). Bence hemen bölünmeye başlamamız gücümüzü kaybetmemize neden oluyor. Belki uzun süredir TPD ile çeşitli problemler yaşanıyor ancak şu anda hem sorunlar arttı hem de önümüzde fırsatlar doğdu. Tek ses olarak hareket etmeye çalışalım derim…
  • Raporun yanlış yorumlamaları önlemek adına TPD tarafından ayrıntılı olarak anlatılmasına ihtiyaç duyulmaktadır…
  • Üniversite adaylarının yanlış bilgilendirilmesinin önüne geçme konusunda ne tür adımlar atabiliriz konusunun düşünülmesini öneriyorum…
  • Psikologların görev tanımlarını iyi yorumlayalım, sınırları akademisyenler, psikologlar hep beraber konuşalım…
  • Orta vadede, uygulanmasının işlerlik kazanabileceğini düşündüğüm ruh sağlığı basamak sistemi, belki aile hekimliği gibi ‘aile psikologluğu’ gibi somut projeler üretip bunu çok boyutlu olarak yürütmenin yollarına baksak daha yapıcı bir şekilde problemlerimizi çözmeye başlayacağız diye düşünüyorum. Bu şekilde ne yapabileceğimiz belli olursa nasıl yapabileceğimizi daha kolay bulabiliriz. Böylece ilgili mercilerce de daha iyi tanınıp desteklenebiliriz. Bu noktada bilişsel davranışçı terapideki problem çözme yöntemini kullanarak mesleki uygulama belirsizliği problemine yönelik çözüm alternatiflerinin beyin fırtınasıyla başlayalım derim…
  • Raporda geçen, alandışı konusunun tekrar gözden geçirilmesine ve mevcut statükodaki hak kayıplarının önlenme stratejilerinin netleştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır…

Tek dileğim yapıcı bir şekilde, akademisyeni, öğrencisi, alanda çalışan uygulamacıları vb. olarak duygu yoğunluğumuzun enerjisini artık somut çözüm önerilerini ve üzerimize düşen sorumluluklarımızı hep beraber konuşmaya başlamamız… birbirimizi birbirimize açarak diyalog ilişkisi kuralım, birbirimiz üzerinden değil, ortadaki problem ve öneriler üzerinden bilimsel bir tutumla daha geniş ölçekte konuşalım, tartışalım…

Sevgiler…

Uzm. Psk. Cem Gümüş

 

Bkz. https://www.cemgumus.com/psikologlarla-ilgili-onyargilar/

 

Kaliteli Yaşam Danışmanlığı ve Travma Terapisi/EMDR özel çalışma alanlarımdır.

Psikolojik güçlükler ve kişisel gelişime yönelik birçok içerik (kitap ve online eğitimler vb.) paylaşıyorum.

İçeriklere ulaşmaya başlamak için buraya tıklayabilirsiniz.

Kendinin Terapisti Ol Kitabı

psikolog kitapları öneri kendinin terapisti ol

Daha Kaliteli Bir Yaşam İçin
4 Basamaklı Uyan Yöntemini
Nasıl Kullanabileceğinizi Öğrenin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir