Kaygılı bağlanma stili olan partnerin ilgi beklentisiyle ve duygu patlamalarıyla birlikte seni bunaltıyor, kendinden uzaklaştırıyor olabilir.
Bu ilişki içinde kendine bir alan kalmadığını, hiçbir şekilde partnerini, eşini memnun edemediğini düşünüyor olabilirsin.
Açıkçası bu gibi hisler içindeysen (içinde bulunduğun durum belki de o kadar kolay bir durum değil) gözden kaçırdığın bazı noktalar olduğunu söyleyebilirim.
Bu yazıda gözden kaçırdığın, muhtemelen çok farkında olmadığın noktaların neler olduğunu 6 öneri üzerinden anlatacağım.
Böylece kaygılı bağlanma stili olan partnerine yaklaşırken Onun gönlünü nasıl biraz daha rahatlatabilirsin, güven hissini hissetmesini, bu konuyu deneyimlemesini nasıl sağlayabilirsin? konusunda bazı fikirler edinebilirsin.
1. Mola Verme Yöntemi
Kaygılı bağlanan eşine yaklaşırken göz önünde tutman gereken önemli şeylerden biri, duygu patlamaları yaşadığında nasıl yaklaşacağın konusudur.
Bu konuda mola verme yöntemini öneriyorum. Bu klişe bir şey aslında, farkındayım.
Başka yerlerde de muhtemelen görmüşsündür ama ne kadar klişe olursa olsun kullanman gereken, önemli olan bir konudur.
Kaygılı bağlanma yazı dizisinde de özellikle anlattığım gibi kaygılı bağlanma eğilimi olan kişilerin (aslında bu kaçıngan bağlanma stilinde de vardır) duygu patlaması yoğunluğu çok yüksek seviyelerde olabiliyor.
Dışarıya öfke patlaması ya da ağlama krizi şeklinde aktif olarak yansıyabiliyor.
Bu gibi noktalarda çıkan tartışmayı alevlendirecek şekilde yaklaşmamak, kendini savunmaya çalışmak ya da karşı tarafı mantıklı şekilde düşünmeye ittirmek gibi yollar içine girmemek gerekiyor.
Orada öncelikle partnerinin sakinleşmesi gerekiyor.
Dolayısıyla da bu mola verme yönteminde konuyu alevlendirecek malzemeler vermemen gerekiyor.
Gerekirse, eğer yapabiliyorsan erken müdahale ettiğinde onu anladığını gösterecek şekilde yaklaşabilirsin.
Buna yönelik sözler söyleyebilirsin.
Eğer içinden geliyorsa, çok alevli bir durum değilse ve aranızdaki yakınlık da çok fazla sekteye uğramış bir durumda değilse sarılabilirsin, yakınlığını gösterebilirsin.
Çünkü sarılmak da fizyolojik düzeyde hızlı bir rahatlatma özelliğine sahiptir.
“Ona sen biraz sakinleş ve bu konuyu konuşalım, şu an çok gerginsin. Bu şekilde konuştuğumuzda kırıcı konuşacağız karşılıklı olarak. Ben seni kırmak istemiyorum, sana destek olmak istiyorum. Sakinleştiğinde bunu daha iyi yapabiliriz gibi görünüyor. öyle hissediyorum. Öyle yaşadık çünkü o yüzden lütfen biraz sakinleş. Birkaç dakika sonra konuşalım, yarım saat sonra, bir saat sonra… Ne zaman ihtiyaç duyuyorsan, ne zaman sakinleşirsen gel bana söyle mutlaka konuşalım bu konuyu.” şeklinde bir şekilde mola vermeye davet etmen gerekiyor.
Tabi bu o kadar kolay olmayabiliyor.
Özellikle de çok erken müdahale etmediysen, çok alevli bir patlama birden ortaya çıktıysa partnerin belki de “Hayır şimdi konuşacağız, ben konuşmadan rahatlayamam” deyip o öfkesini kusmak isteyebilir.
2. Samimi Olarak Sevgini ve Onayını Göster
Kaygılı bağlanma stili olan partnerine, eşine yaklaşırken özellikle üzerinde durman gereken, dikkat etmen gereken diğer bir konu da; sevgini, onayını, takdirini açık bir şekilde gösterme konusudur.
Kaygılı bağlanma stilinde özellikle bu kaygılar ön planda çok olduğu için ve ilişkilerde karşı tarafa daha çok yapışma eğilimi olduğu için bu kişiler kendi benlikleri ile olan temaslarında belli sıkıntılar yaşayabiliyorlar ve bunun bir yan etkisi olarak özgüven sorunları gündeme gelebiliyor.
O güvensizlik kaygı duygularıyla birlikte bir yan etki olarak gelen özgüven konusu, yetersizlik hissi hayatın başka alanlarına da yansıyabiliyor.
Böyle yansıdığı için de kişi aslında kendine duyduğu saygı konusunda da belli sıkıntılar yaşayabiliyor.
Kaygılı bağlanan partnerinden, eşinden bahsediyorum.
Böyle bir altyapı olduğu için eşine karşı ekstra hassas yaklaşman gerekiyor.
Gerçekten samimi olarak hissettiğin zamanlarda sevgini, onayın, takdirini açık bir şekilde sözel olarak, fiziksel olarak göstermeye çalışman iyi olacaktır.
Çünkü bu özgüvensizlik hisleriyle birlikte terk edilme korkusu da vardır.
Eşim beni beğenmeyecek, beni kusurlu görecek ve eninde sonunda bırakacak, beni sevmeyecek gibi bilinç dışı düzeyinde ve bazen bu bilince de açık bir şekilde gelen belli korkuları vardır.
O yüzden de sevgini, takdirini samimi ve açık bir şekilde ne kadar çok gösterirsen eşinin sana duyduğu güven de o kadar artmaya başlayacaktır.
Senin ona saygı duyduğunu, onun hep hayatında olmaya niyetli olduğunu, bu ilişkiden memnun olduğunu ne kadar çok gösterirsen sana duyduğu güven de o kadar artacaktır.
O güven artmaya başladığı zaman da güvensizlikle bağlantılı olan öfke patlamaları, duygu patlamaları da daha azalacaktır.
Bazen açık bir şekilde gitmeyeceğim, senin yanındayım, seni bırakmayacağım şeklinde net olarak söylemek de gerekebilir.
Tabi duygu patlaması içinde bu karşı tarafa belki çok inandırıcı da gelmeyebilir.
Ama bunu gerçekten yürekten, samimi bir şekilde ne kadar erken yaparsan ve açıkçası bir duygu patlaması olmadığı zamanlarda da yaparsan bir şekilde onun kalbine dokunabilir ve aradaki güven ilişkisi tazelenip daha da güçlenebilir.
Bunu yapması kolay değil ama gerçekten hissettirdiğin oranda ilişkiniz daha da kuvvetlenecektir.
3. Söylenenleri Olduğu Haliyle Alma
Kaygılı bağlanan partnerine, eşine yaklaşımında özellikle dikkat etmen gereken çok önemli bir nokta da, söylenenleri olduğu gibi almaman konusudur.
Kaygılı bağlanma stiliyle birlikte güvensizlik ve kaygılar içinde duygular çok yükselmişken partnerin sana normalde kastetmeyeceği şeyler söyleyebilir, sert ifadeler kullanabilir.
Sen bunları olduğu şekliyle alırsan, o zaman işler daha da karışabilir ve bir de üstüne üstlük senin de hassas noktalarına dokunursa konu çok farklı yerlere gidebilir, dallanıp budaklanabilir ve ilişkide kırgınlıklar giderek derinleşebilir.
Burada enteresan olan, hatta dışardan bakıldığında dengesiz gibi de görünebilen bir durum var.
Bu yüzden de özellikle kadınlar üzerinden anlatılan kadınlar dengesizdir, onları anlamak zordur gibi belli sözler, klişe ifadeler konusunu aşağıda anlattığım noktalar biraz açıklıyor.
Kaygılı bağlanma stili olan bir kadın düşünelim.
Bu kadın; partnerine, eşine senden nefret ediyorum, git, istemiyorum dediğinde aslında senin gitmenden deli gibi korkuyorum demek olabilir.
Tüm o söylediği kötü sözlerle aslında gitme kal yanımda o kadar güvensizim ki beni bırakıp gitmenden korkuyorum ve böyle bir acıyı kaldıramam bu acıyla karşılaşmak istemiyorum demek istiyordur.
Tabii ki bunu açık açık söylemek de çok güçtür.
Çünkü bir taraftan özgüvensizlik de hissettiği ve yetersizlik hisleri içinde olduğu için bu kırılgan duygularını açık bir şekilde paylaşırsa senin onu daha fazla ezeceğini, daha fazla aşağılayacağını ve bunu duyduğu anda belki onu bırakacağını düşünüyordur.
Bunlar tabii ki bilinç dışı düzeyde olan noktalardır.
Hal böyle olunca gerçekten bu büyük bir acı veriyor ve bu terk edilme korkusunun yarattığı acıyla başa çıkabilmek için ilişkiyi sabote edebiliyor ya da kendi terk etmek isteyebiliyor.
Bu sana gerçekten tuhaf gelebilir.
Yakınlık isterken, ilişkide kalmak isterken ittirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor gibi hissettirebilir; bazı durumlarda belki de seni ittirmek istiyor.
Sen onu terk edip, onun zaten korktuğu şeylerin başına gelmesini sağlamadan kendi terk edip, bu ilişkiden çıkıp o acıyla yüzleşmek istemiyor bilinç dışı düzeyde.
Bunun gibi birçok senaryodan bahsedebiliriz.
O yüzden de uzun lafın kısası; söylenenleri olduğu gibi almaman gerekiyor.
Yoksa yukarıdaki gibi birçok karışık noktaya doğru her ikiniz de sürüklenebilirsiniz.
Kaygılı bağlanma stiline sahip olan eşin duygu patlamaları, duygu yoğunluğu içindeyken sağlıklı şekilde düşünemiyor.
Dolayısıyla da kendi ihtiyaçlarına, değer verdiği şeylere hizmet edecek şekilde de hareket edemiyor.
Eskiden bilgisayarlar, birkaç programı birden açtığımızda çok verimli şekilde çalışmayabiliyordu.
O noktada ne oluyordu? Bilgisayar kilitleniyordu, takılma oluyordu ve programların tekrar kapanması için, arka planda çalışıp yormaması için bilgisayarı baştan açmak gerekiyordu.
İşte beynimizin böyle bir kapasitesi var.
Duygular çok ön plana geldiği ve tolere edebileceği kapasitenin üzerine çıktığı zaman bazı kişiler kendini kapatır, bazıları da fazla alevli şekilde hareket eder.
Her ikisinde de bilgisayar çok basit bir toplama işlemini bilen hesap makinesi programını açsan o toplama işlemini bile yapamayacak hale gelebiliyor.
Beynimizde; açıp hemen kapatalım, birkaç saniyede gayet stabil hale gelsin gibi bir kapatma mekanizması yok.
Öyle bir şansımız olmadığı için özellikle mola verme yöntemi ile birlikte söylenenleri olduğu gibi almaman, eşinin sakin olmadığı için bunları söylediğinin bilincinde olman gerekiyor.
Belki bunun az çok farkındasın ama söylediği şeylerin arasından seçip kendi hassas noktalarınla da birleştirip kendini karmaşık dinamikler içine sokmaman lazım.
5. Verdiğin Sözleri Tut
Kaygılı bağlanan eşine yaklaşımında dikkat etmeni önerdiğim diğer bir nokta da, ona destek olmandır.
Ama fedakârlık döngüsüne girmeden destek olmandır.
Öncelikle şu gerçeği kabul etmek gerekiyor;
Partnerinin kaygılı bağlanma stili ile alakalı ya da geçmişte yaşadığı sorunlar, travmalar, bunların getirdiği acılar, onun yetersizlik hisleri, özgüvensizliği, duygu yönetiminde yaşadığı sorunları çözümleme sorumluluğu sende değil.
Açıkçası partnerini memnun etme, onun mutluluk kaynağı olma gibi bir sorumluluğun da yok.
Onu her şekilde mutlu edecek birincil kişi sen değilsin, kendisi.
Dolayısıyla bu konularda sorumluluğunun nerede başlayıp nerede bittiği konusunda öncelikle senin net olman gerekiyor.
Partnerin için sen bir kurtarıcı değilsin, bunu kesinlikle kabul etmen gerekiyor.
Partnerin eğer sana böyle yaklaşıyorsa, hatta sen benim her şeyimsin, benim kurtarıcımsın şeklinde yaklaşıyorsa o noktada bunu kabul etmemen gerekiyor.
Bu söylediğim hiç romantik değil, farkındayım.
İzlediğimiz filmlerde böyle olmuyor ama açıkçası günümüz dünyasında neden birçok evlilik, birçok ilişki sıkıntı yaşıyor? diye baktığımızda bu sorumluluk yüklerinin çok yanlış şekilde dağıtılması olduğunu görüyoruz.
Belki sen benim kurtarıcımsın hissi insanların birbirine aşık olmasına, bağlanmasına vesile oluyor ama ondan sonrasında bu bir yük haline geliyor.
Çünkü bu gerçekleştirilebilir bir sorumluluk değildir.
Eninde sonunda bir yerde çuvallarsın.
Biz terapistler olarak danışanlarımızı bile kurtarmıyoruz.
Onların kendi kendilerine yardımcı olmalarına yardımcı oluyoruz.
Dolayısıyla da etki gücünün sınırlı olduğunun bilincinde olman lazım.
“E o zaman ilişkide kalmanın anlamı ne? Herkes kendine yetecekse neden bir araya geliyoruz? Yani zorluklarımızda sıkıştığımız noktalarda birbirimize destek olmayacak mıyız? Birbirimizden bir şey beklemeyecek miyiz? Destek olmakta sorunlu olan ne var? diye düşünebilirsin.
Açıkçası ben bunu kastetmiyorum.
İlişkilerde tabii ki partnerler birbirine destek olmalı, karşılaştıkları güçlüklerde birlikte aşmaya çalışmaları, birbirine destek olmaları çok önemlidir.
Ama sen beni taşıyacaksın, sen olmazsan ben bunu yapamam gibi bir düşünce çok gerçekçi değil.
Kendinin gerçekten zorlandığı durumlar olabilir.
Bu noktada sadece partnerin, eşin değil başka destek kaynaklarının da olması gerekiyor.
Ama en başta orkestra şefi kendin olmalısın.
İşte bu kaygılı bağlanma stili olan partnerin için de geçerli.
Senin için de geçerli.
Her ikiniz için de söylüyorum, kendim için de söylüyorum. Her insan için geçerli…
İşte bu romantik olmayan kuru, mantıklı gerçeği ne kadar içselleştirirsek hayatımızda özgürleştiğimiz bir alan da ortaya çıkıyor.
Özgürleşme derken yalnızlaşma anlamında söylemiyorum.
Kendi içimizde mutluluğumuz konusundaki bu gerçeği fark ederek, bilincinde olarak, bir yerlere bağımlı olup onun yönlendirmesine göre rüzgarda savrulan bir yaprak gibi olmak değil; köklerimizle güçlü bir şekilde ben buradayım ve ihtiyaçlarımın farkındayım, şükür edeceğim kaynaklarım var ve bu aradaki dengeyi iyi kuruyorum diyebilecek noktaya gelmiş oluyorsun.
Nerede, ne kadar destek alacağım? Nerede, ne kadar kendim sorumluluk almalıyım? konularının ayrımını çok iyi bir şekilde yapabilmen gerekiyor.
Partnerin henüz yapamıyor olabilir, bir süreçte olabilir.
Sen kendi sürecinde bu sınırı doğru şekilde çizersen, fedakarlık döngüsüne ve kendinden büyük ödünler verip daha sonra da ıstırap çekip partnerine karşı kinlenen bir duruma girmeden destekleyici ama kendi sınırlarının da bilincinde olan bir model olabilirsin.
Bunu yapman kendine duyduğun saygı, kendine verdiğin değer açısından da çok çok önemli.
Bunların dışında paylaşacağım diğer bir nokta da verdiğin sözleri tutmaya çalışmandır.
Şimdi kaygılı bağlanma eğilimi olan eşin, partnerin güven hissi ile alakalı belli sıkıntılar yaşadığı için sembolik düzeyde de bazı noktalara dikkat etmek iyi olacaktır.
Verdiğin bir söz varsa şunu şu gün yapacağım, bunu mutlaka yapacağım dediğin bir nokta varsa onu söylediğin şekilde yapmaya dikkat et.
Gerekirse telefonuna hatırlatıcı kur ve orada olan şeyi yap.
İşten şu saatte geleceğim bugün, dediysen o saatte gel gerçekten.
Eğer geç kalacaksan da öncesinde mutlaka haber ver.
Beyaz yalanlar uydurma ki bu da aslında sembolik düzeyde güvensizliği artırabiliyor.
Cep telefonumun şarjı bitmiş o yüzden arayamadım kusura bakma vs. deme. Ne olduysa onu söyle.
Çünkü senin dürüst olduğunu, açık olduğunu partnerin gördüğünde sana güvenebileceğini de hissetmiş oluyor.
Uzun vadede bunlar bir tohum gibi düşünülebilir.
Bazı kişiler için bu konu açık bir şekilde önemsenen bir konu olabiliyor.
Benim için dürüstlük çok önemli her şekilde, beyazın tonu bile olmamalı, hiçbir şekilde yalan söylenmemeli, bir şeyler geçiştirilmemeli, verilen sözler tutulmalı şeklinde beklentiler de olabilir gerçekten.
O yüzden bu konuya da dikkat etmen faydalı olacak.
6. Çift Terapisini Düşün
Buraya kadar bahsettiğim noktaları belki az çok denemeye çalıştın ama bu hala zorlandığın bir konu olabilir.
Eğer bu zorluğu belli bir süredir yaşıyorsan ve burada anlattığım şeyleri de az çok uyguladıysan ya da uygulamakta çok zorlanacağını düşünüyorsan bir çift terapistinin desteğiyle birlikte bu önerileri ve bunların dışında başka önerileri uygulamaya çalışman faydalı olabilir.
Çünkü bunları uygulamak o kadar kolay değil.
Özellikle senin de kırgınlıkların varsa, ki mutlaka vardır.
Çünkü kaygılı bağlanma eğiliminin getirdiği o duygu patlamaları karşısında belki de kendin olarak kendini ortaya koymuyorsun.
Bir şekilde hararet daha yükselmesin diye belki de içinde tutuyorsun.
Özellikle kaçıngan bağlanma eğilimin varsa direkt bunu yapıyorsundur.
Hal böyle olunca, bir de üstüne üstlük eşin sana suçlayıcı şekilde yaklaşıyorsa “Sen sorumlusun, ilgilenmiyorsun benimle, şu konularda şöylesin böylesin” şeklinde suçlamalarla geliyorsa ve senin sorumlu olduğu “Git kendini düzelt öyle gel, sen eğer bir şeyleri düzeltirsen her şey çözülecek” şeklinde yaklaşıyorsa, senden belli beklentiler içinde ise o zaman mutlaka bir çift terapisi desteği almanızı öneririm.
Çünkü bu gibi konuşmalar geçiyorsa senin yeterince anlaşılmadığını düşünebiliriz.
Senin de partnerini anlamadığın ya da anlasan bile yeterince göstermediğin noktalar olabilir.
İşte tüm bunları yapabilmek, bir diyalog iklimini tekrardan oluşturabilmek için rahat hissedebileceğin güvende olduğunu hissettiğin bir ortamda 3. bir kişiyle birlikte ya da bir terapistle birlikte bu konular üzerinde konuşacağın bir alan açmak faydalı olacaktır.
Böylece sadece özellikle kırgınlık yaşanan durumları, olayları da işleyip bir şekilde bunları özümsemek, sindirmek, derinlikli şekilde analiz edebilmek ve duygusal anlamdaki o kopuklukları giderip yakınlaşmayı tekrar sağlayabilecek belli adımlar atmak mümkün olabilir.
Bunların en azından içinden gelmesini sağlayacak şekilde bir diyalog iklimini yaratmak mümkün olabilir.
Belki de “Ya benim sorunlarım o kadar büyük değil ama çok böyle majör büyük sorunlarımız yok, büyük kavgalar etmiyoruz.” diyorsun.
Ama yine de eğer buraya kadar anlattığım önerileri uygulamakta zorlandığını hissediyorsan bir çift terapisi desteği almanı düşünmeni öneririm.
Çünkü deneyimli bir çift terapisti olarak şunu söyleyebilirim; özellikle genç çiftler, uzun yıllardır kronik sorunlar yaşayan çiftlere göre daha hızlı ilerliyorlar.
Çünkü kırgınlık yaşadıkları olaylar o kadar fazla olmamış oluyor.
Birikmiş duygular o kadar fazla olmadığı için onları işlemek de daha kolay olabiliyor.
Yapılacak iş sayısı daha az ve tabii enerji de daha yüksek olabiliyor.
O yüzden de ne kadar erken müdahale olursa o kadar iyi olur.
En azından belki de bu paylaştığım önerileri de uygulamaya dökmeyi daha hızlandırma şansın olabilir.
Bunun yanında eğer büyük sorunlar varsa, ciddi duygusal kopukluklar yaşıyorsanız hatta ayrılmayı düşüneceğiniz ve bunları konuştuğunuz noktaları yaşıyorsanız, kesinlikle bir çift terapisine başvurmanızı öneririm.
Çünkü bu gibi sorunlar zamana bırakıldığında kendiliğinden genelde çözümlenmez.
Eğer ayrılmayıp ilişkiye devam ettiyseniz de muhtemelen olabilecek en iyi şey; bir şekilde birbirinizi bu sorumlu hallerle kabul ettiğiniz için “Demek ki evlilik böyleymiş, demek ki insanlar evlenince mutlu olmuyor, iki insanın bir arada olması zor bir şey” deyip kaderinize razı olmak gibi bir seçenek oluyor.
Böyle olmak zorunda değil.
Her ikiniz de sevilmek, değer görmek, ilgilenilmek, takdir edilmek, onaylanmak, güvende olmak, güvende hissetmek istiyorsunuz ama bunları birbirinize veremiyorsunuz.
Bu gerçekten üzücü bir şey.
O yüzden buraya kadar anlattığım önerileri çift terapisi desteği almak da dahil olmak üzere ciddiyetle üstünde durmanızı öneririm.
Buraya kadar anlattığım konuların dışında tabii daha anlatabileceğim birçok şey var.
Her durum kendine göre değerlendirilir.
Farklı durumlarda, kişilerde daha farklı öneriler, yapılabilecek şeyler de söz konusu.
Biz çift terapilerinde bu gibi önerilerden ziyade kişinin kendi ihtiyacına uygun yolları kendisinin bulmasına aracılık yapıyoruz.
O yüzden de bunun da bilincinde olmanı öneririm.
Buraya kadar anlattığım noktalar eksik kalabilir, yeterli gelmeyebilir.
Bu gayet doğal.
Herkese de uygun olan, olmazsa olmaz en temel noktalardan bahsettim.
Dediğim gibi, eğer sıkıştığın bir konu varsa bu konuda bir çift terapisi desteği almayı düşünebilirsin.
Kendine iyi bak. Gerçekten iyi bak. Kaygılı bağlanan partnerinin gönlünü rahatlatıyorken buna çok ihtiyacın olacak.
Uzm. Psk. Cem Gümüş