Kulağa basit geliyor farkındayım, biraz daha açayım.
Ne alakası var? deyip hemen burada okumayı bırakırsan bazı şeylerle yüzleşmek istemeyen tarafına yenik düşebilirsin.
Kaygı, bir sorun çıkacağını ve bundan zarar görebileceğimizi düşündüğümüz durumlarda hissettiğimiz bir duygudur.
Bize dikkat etmemizi, bir şeyler yapmamız gerektiğini söyler, bizi uyarır.
Bu uyarı işaretlerini doğru şekilde algılayıp gerekenleri yapmayanların kronik kaygı bozukluğu geliştirme riski altında olduğunu söyleyebilirim.
Panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, fobiler, OKB gibi birçok sorunun temelinde gözden kaçırılan çok şey var.
Kaygılandıran durumlar çok farklı tetikleyici durumlara dayanabilir.
Bazıları sağlıklarını kaybetmekten korkar. Hastalanacağım, yaşamım çok ıstıraplı olacak, diye düşünürler.
Bazıları erken yaşta ölmekten, hayallerini gerçekleştirememekten, tutkuyla bağlanacağı bir amacı olamamasından korkar.
Bazıları yakınlarını kaybetmekten, bu kayıp sonrası oluşacak boşlukla ya da artacak sorumluluklarla başa çıkamamaktan korkar.
Tüm bunların temelindeki önemli bir nokta fark ettiysen sıkıntılı bir sürece girme korkusudur.
Mutsuzluğa itecek gelişmelerin olmasından korkmaktır.
Şimdi diyeceksin ki; “Kim mutsuz olmaktan korkmaz ki? Tabii ki kimse bunları yaşamak istemez ama neden ben meseleyi kaygı bozukluğu olarak yaşıyorum?”
Buradaki meselenin önemli nedenlerinden birisi bu kaygıyı tolere edememek, kendini motive edememektir.
Daha da önemlisi, gözden kaçırdığın noktaların bilincinde olmayıp kaygıyı yok etmeye çalışma derdinde olmandır.
Danışanlarımla yaptığım çalışmalarda da sık sık gözlemlediğim şey kaygı sorunları yaşayan kişilerin asıl kaygı kaynakları üzerinde pek düşünmedikleri oluyor.
Aslında hayallerini gerçekleştirememek, mutlu bir yaşam sürememek onları korkutuyor ama buna odaklanmak yerine “Kaygı bozukluğum tedavi olsun, bu duygular gelmesin yeter.” diyorlar.
Halbuki yaşam kalitelerini etkileyen önemli sorunları var.
Bunlar ne gibi sorunlar olabilir?
Mesela, ilişkilerinde etkili sınır koyma becerileri olmadığı için yakın ilişkilerinde sorun yaşıyorlar.
Eşiyle ya da sorunlu bir yakınıyla başa çıkmakta zorlanıyorlar.
Daha doğrusu onlar karşısında kendisi olduğunu hissedemiyorlar.
Ya savaşmaları gerekiyor ya da içe atıp her şeye evet diyen, sorun çıkarmayan bir moda geçmeye çalışıyorlar.
Böylece değerlerinin anlaşılacağını zannediyorlar. Her iki durumda da kimse gerçekten mutlu olmuyor.
Asıl sorunlardan bir diğeri, kendine güven olabiliyor.
Belki de kişinin kariyerle, işle ilgili bazı memnuniyetsizlikleri var.
Maddi-manevi olarak tatmin edici bir işe sahip olmamasına rağmen bu işi geliştirmek hatta değiştirmek yönünde kararlı adımlar atmıyorlar.
Başkalarına bakıp bunu yapabilenleri gördükçe kendilerine içten içe kızıyorlar.
Belki de “Beni zamanında iyi yöneltselerdi şu an her anlamda daha iyi bir işim olurdu.” diye kurban-mağdur psikolojisiyle ailelerini suçluyorlar.
Bu düşüncelere sahip olup yaşamdan tatmin alabilmek çok zor.
Bu gibi sorunlarla yüzleşip gerekenleri yapmazsa kişi tabii ki ileride de mutsuz olacaktır.
İlişkilerinde ve işinde yaşayacağı tatminsizlikler giderek artabilir. İşte bu nokta önemlidir.
Bu tür asıl sorunlara doğrudan odaklanıp bunları çözmek yerine kaygıyı yok etmeye çalışmak, bataklıktan gelen sineklerden rahatsız olup sinekleri öldürmeye çalışmaya benzer.
Kendini bir odaya kapatırsan sinekler gelmeyebilir ama o zaman da yaşamın o odadan ibaret olur.
Dışarı adım attığında da sürekli sinekleri öldürmekle uğraşırsan yorulursun, tükenirsin ve çaresiz hissedersin.
Her iki senaryo da ironik şekilde zaten senin mutsuz olduğun bir yaşama neden olur.
Bu söylediklerim tanıdık geliyorsa lütfen buraya dikkat et.
Asıl korktuğun şeyi kendine daha şimdiden yaşattığını anlaman lazım.
Eğer asıl korkun mutsuz olmaksa odak noktanı değiştirip “Ben şu anda hayat kalitemi artırıp daha tatminkar bir yaşam yaşamak için neleri yapabilirim, neleri yapmayabilirim?” diye bir düşün.
“Neleri geliştirirsem, hangi kaynakları kullanırsam daha huzurlu bir yaşama geçiş yapabilirim, kendimi kendim gibi hissedebilirim, gerçek benliğimi yaşayabilirim?”
Bu soruları cevaplandırmaya niyetlendiğin bir Yol Haritası çizmen gerekiyor.
Bunu nasıl yapabileceğini 4 analiz üzerinden Yol Haritanı Bul kısa eğitim programımda detaylı olarak anlatıyorum.
Eğer bu tür soruları sormazsan kaygı duygusu kara bir gölge olarak seni takip edecek.
İyi ki de takip edecek çünkü o duygu sana kendinle ilgili çok önemli bir şeyi fark ettirmeye çalışıyor.
Ama tabii ki Kendinin Terapisti Ol kitabımda da anlattığım gibi bu şifreli dili nasıl çözeceğini bilmiyorsan onun mesajını çok yanlış yorumlayacaksın ve enerjini gereksiz yere harcayacaksın.
Yol Haritanı Bul eğitimime katılarak ve Kendinin Terapisti Ol kitabımı okuyarak hem yaşamını analiz edip asıl sorunları keşfetmeye başlayabilir hem de bir yol haritası belirleyip bu yolda ilerleyebilirsin.
Bir terapist gibi düşünmenin temellerini öğrettiğim Uyan Yöntemi sistemi bu konuda faydalı olabilir.
Kaygı sorunlarının temelinde senin mutsuz olmaktan korktuğun senaryolar neler?
Kendine iyi bak. Kendine iyi bakmazsan ve bakmamaya da devam edecek gibiysen kaygı sorunları yaşamaya devam edeceksin.
En kısa sürede asıl sorunlarını fark edip sorumluluk alman dileğiyle.
Uzm. Psk. Cem Gümüş