Duygu odaklı çift terapisi nedir?
Genelde çift terapilerinin pek işe yaramayacağı yönünde görüşler vardır.
Belki sen de böyle bir düşünceye sahip olabilirsin.
Bu konuya karamsar bakıyor olabilirsin.
Şu anda bu yazıyı okuduğuna göre belki de “En azından bir şans verebilirim.” diye düşündün.
Duygu odaklı çift terapisi, çift terapilerine yönelik bu karamsar iklim içinde “Nasıl daha verimli hareket edebiliriz ve etkili terapi süreci geçirebiliriz?” sorusu üzerine kurulan bir yaklaşımdır.
Dr. Susan Johnson ve arkadaşları tarafından 1980’lerde geliştirilmiştir.
Günümüze kadar da giderek popülerleşen ve oldukça saygın bir noktaya gelmiştir.
Şu anda dünyada çift terapisi alanında en etkili yaklaşımlardan biri olarak kabul ediliyor.
Çünkü bu yaklaşımla alakalı birçok bilimsel çalışma yapılmış ve bu çalışmaların istatistiğine baktığımızda da;
Bu tür destek alan kişilerin %70-75’inin sorunlarını çözümlediklerine, %90’ının da terapiye başladıkları ilk zamana göre pozitif belli ilerlemeleri olduğuna ulaşılmıştır.
Duygu odaklı çift terapisi, ülkemizde giderek artan bir şekilde uzmanların eğitim alıp uygulamaya başladığı bir yaklaşım haline geldi.
Ben de çift terapisi çalışmalarımda bu yaklaşımı kullanıyorum.
Bu yazıda sana duygu odaklı çift terapisini genel olarak tanıttım.
Eğer çift terapisi alanı ilgini çekiyorsa bu yazıdaki noktalar faydalı olabilir.
Duygu odaklı çift terapisinin etkili bir yaklaşım olmasının en önemli nedenlerinden biri; oldukça güçlü bir psikolojik kurama dayanmasıdır.
Dayandığı kuram; bağlanma kuramıdır.
Bağlanma kuramı, ilişkilerin dinamiklerini analiz etmede psikolojideki en güçlü teorilerden biridir.
Bu yaklaşım hem ebeveyn ilişkilerinde, çocuk yetiştirme tutumlarında hem de ilişki dinamikleri konusunda birçok şey kazandırmıştır.
Bilimsel olarak üzerinde en çok çalışma yapılan kuramlardan da biridir.
Son zamanlarda ebeveynlikle ve ilişkilerle alakalı kitapların, çalışmaların neredeyse tamamında bağlanma kuramına referans verilir.
Duygu odaklı çift terapisinin de temeli bağlanma kuramı üzerinedir.
Doğrudan bu kurama uygun şekilde mevcut sorunlar analiz edilir ve bu sorunlara müdahale edilir.
Bağlanma ilişkisi nedir?
Bağlanma ilişkisi iki tarafı tehlikelerden koruyan, onlara bakım veren, stresli bir durum olduğunda rahatlamalarını sağlayan özel bir ilişkidir.
Bir nevi güvenli bir limandır.
O liman içinde geminin her türlü ihtiyacını karşılamaya hazır olan özel bir liman…
Bağlanma ilişkisi aynı zamanda güven verir.
Bu güvenle birlikte dış dünyayı keşfetme ihtiyacı ve merak duygusu da rahatça karşılanabilir.
Geminin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak güçlü bir liman olması geminin daha uzun yolculuklar yapabilmesini mümkün kılar.
Dolayısıyla liman için bir nevi sevgi, saygı, güven, ilgi gibi temel ihtiyaçları karşılayabilen özel bir bağlanma ilişkisinin olduğu bir alan diyebiliriz.
Hayata başladığımızda bizim için ebeveyn ilişkisi en önemli limandır.
Birçok ihtiyacımızı karşılama fırsatı veren anne-babamızdır.
Özellikle annemizle kurduğumuz ilişkilerdir.
Bu noktada çocukluk döneminde bağlanma ilişkisinde belli sorunlar varsa o noktada güven duygusunda, sevilme, saygı duyulma hissinde belli sıkıntılar olmaya başlar.
İleriki zamanlarda da bağlanma ilişkisi, bağlanma kalıpları yeterince sağlıklı oturmadığı için bu duygular ilişkideki kişiye de yansıyor.
Kendi ilişkini ya da çevrendeki ilişkileri de gözden geçirdiğinde ve yaşadıkları sorunlara baktığında genelde ön plana gelenler; sevgi, saygı, güven gibi temalardır.
Tanıdık geliyor değil mi?
Bağlanma ilişkisinde de sevgi, saygı, güven gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması çok önemlidir.
Çocukluğunda bağlanma ilişkisinde belli sorunlar yaşadığında buna travma perspektifiyle de bakabiliriz çünkü bağlanma yaraları bir travmadır.
Bu travmalarla birlikte belli başa çıkma, savunma mekanizmaları ortaya çıkar.
Sevildiğini, değer verildiğini yeterince hissetmeyen birisi değerli hissetmek, ilgi çekmek için kendini kapatabilir ya da isyan çıkarabilir.
Bunlar bir noktadan sonra kalıp haline gelir, daha sonrasında kişi bu kalıpları kendi ilişkilerine aktarıyor.
O zaman da sorunlu ilişki dinamikleri de devam ediyor.
Duygu odaklı çift terapisinin amacı da kendi bağlanma ilişkilerinde yaralar olan iki kişinin ilişkilerinde daha sağlıklı bağlanmayı sağlamaktır.
Kendi bağlanma ilişkilerinde aslında güçlü oldukları ama göremediklerini fark ettirmektir.
Bu kısmı biraz daha açayım
Partnerler genelde kendi duygu ve ihtiyaçlarını sağlıklı, açık bir şekilde ifade etmekte zorlanırlar.
Öfke duygusu daha kolay ifade edilirken üzüntü, kaygı gibi duygular çok rahat ifade edilmez.
Biri kızgın bir şekilde “Beni üzüyorsun.” dediğinde üzüntü ne kadar dillendiriliyor gibi görünse de görülen kızgınlıktır.
O noktada da kalpten kalbe bir iletişim olmuyor.
Böyle ilişki dinamikleri oluştuğunda o zaman bağlanma ilişkisinin, o limanın güvenli bir şekilde ortada olduğunu söyleyemeyiz.
Bu şekilde de her iki taraf tedirgin hissediyor.
Geçmişteki olumsuz dinamikler ve olumsuz ilişki kalıpları tetikleniyor.
Örneğin, bir taraf sorunları dillendirirken diğer taraf da sorunların üzerini örten, geçiştiren bir yapı içine giriyor.
Bu çoğu zaman ilişkilere yansıyan geçmişten öğrenilmiş bir kalıptır.
Bu kalıplar içinde hareket ettikçe negatif bir döngü içine girilir.
Duvar ören taraf kendini kapattıkça diğeri daha uzak hisseder, kaygılanır.
“Burada sorun var, çözümlememiz gerekiyor. Sen kendini ne sanıyorsun.” tarzında cümlelerle yaklaşır; diğer taraf kendini daha da kapatır ya patlar.
Patlayıp bir şeyler söylediğinde işler daha karmaşıklaşır.
Genelde her iki tarafın birbirine benzer kalıpları olduğunu görüyoruz.
Bu kalıplar da negatif döngü denen bir durum içine girilmesine neden oluyor.
Negatif döngü içinde de partnerler birbirlerine sevme, sevilme hissini yaşatamıyorlar, güveni ve şefkati gösteremiyorlar.
Döngüler devam ettikçe her tartışma bir travma, bir bağlanma yarası haline geliyor.
Birçok ilişki sorununda da gördüğümüz bir şeydir; “O kadar çok kırgınlığım var ki hangisini anlatsam. Aklıma çok fazla geliyor, yeni bir sayfa açamıyorum. Sürekli bir gölge gibi peşimizde.” der partnerler.
Bu her iki taraf için geçerlidir.
Bir tarafın daha çok gibi görünse bile diğer taraf da çok kırılmıştır.
Çünkü bu bağlanma yaralarının olduğu deneyimleri iki taraf da tekrar yaşıyor.
Duygu odaklı çift terapisi de bu bağlanma yaralarının tamir edilmesini sağlayabilecek tarzda bir iletişimin nasıl olacağını, sağlıklı bir iklim içinde birbirlerine karşı nasıl besleyici ve güvenli bir liman olacaklarını uygulamalı olarak öğretmeye çalışır.
Bu arada öğretme süreci didaktik bir şekilde yapılmaz.
“Burda böyle böyle yapılır. Şunun üzerinde durun. Şunu yapın.” şeklinde öğretmen gibi bir anlatım içine girmeyiz.
Zaten diğer yaklaşımlar için de iyi bir şey değildir.
Terapist didaktik bir yaklaşım yerine 9 basamaklı özel bir yöntemle hareket eder.
Terapist bu basamaklarla hareket ettiğinde seans odasında partnerlerin diyaloglarına aktif bir şekilde dahil olarak, deneyimleyerek öğrenmesini sağlar.
Partnerinle birlikte duygu odaklı çift terapisinden destek alıyorsan kendi yaşadığın durumları diyalog ilişkisi içinde konuşurken nasıl iletişim kurulduğunu farkında olmadan da öğrenebilirsin.
Bu tür bir öğrenmenin daha doğal ve uzun vadeli olduğu bilindiğinden dolayı duygu odaklı çift terapisinde de terapistin böyle bir rolü vardır.
Terapist 9 basamaklı yolu izlerken danışanlarının 3 tane aşamadan geçtiğini gözlemler.
3 aşamayı da özellikle takip eder;
- Sakinleşme
2. Yakınlaşma
3. Problem Çözüme
Sakinleşme aşamasında, yukarıda bahsettiğim tarzda negatif döngüler içine girmeyecek şekilde nasıl konuşabileceğin üzerinde durulur.
Negatif döngüler ve en ön planda olan duygular seans odasında işlenerek kırılır.
Günün sonunda artık konuşabilir hale gelirsiniz.
Her iki taraf da konuşabileceği bir alan bulur ve daha rahat bir şekilde kendini ifade etmeye başlar.
Çoğu zaman çift terapilerinde görülen hata sakinleşme aşamasından sonra terapinin tamamlandığı yönünde.
Halbuki asıl kalıcı iyileşmeyi sağlayan 2. aşamadır.
Yakınlaşma aşamayla birlikte sakinleşme aşamasıyla gelen konuşabilirliğin yanında birbirinizi daha derinden tanımaya başlarsınız.
Kaç senelik bir ilişkiniz olursa olsun kendinizle ilgili pek de anlatmadığınız, ifade etmediğiniz duygularınız olduğunu fark edersiniz.
Özellikle de geçmişte yaşadığınız kırgınlıklarınızı, bağlanma yaralarınızı masanın üzerine koyup aktif ve derinlikli şekilde konuşabildiğinizi görürsünüz.
Bu aşamada bireysel olarak hassas noktalara, zayıflıklarınıza, eksikliklerinize daha şefkatli bir şekilde yaklaştığınız özel bir iklim oluşmaya başlar.
Gerçekten de kalpten gelen bir etkileşimle birlikte daha güvene dayanan, daha bağlı bir ilişkinin kurulmaya başlandığını görürsünüz.
Problem çözme aşaması en az zaman ayırdığımız aşamadır.
İlk 2 aşama sağlıklı bir şekilde geçirildiğinde 3. aşamayı partnerler kendi kendilerine geçebiliyorlar.
Problem çözme aşamasında ilişkide dolanan ön plana gelen konulara yönelik kafa kafaya verilerek çözüm yollarının konuşulduğu aşamadır.
Mesela çocuk bakımı, ebeveynlik, ailelerle iletişim, finansal yönetim, sosyal hayat gibi konular olabilir.
Problem çözmeye 3. aşamada gelinmesi duygu odaklı çift terapisini diğer terapilerden ayıran bir özelliktir.
Çünkü genelde bu konular daha ön plana getiriliyor ve problemlerin çözümüne yönelik terapist tavsiyeler verebiliyor ya da çiftlerin belli çözümler bulmasına teşvik ediyor.
Mesela ilgisizlik sorunu varsa; “Birbirinize zaman yaratın, özel zaman planlaması yapın.” gibi tavsiyeler verilebiliyor.
Ama ilişkide hararetli konuşmalar varken ve yakınlık yeterince sağlanmamışken bu tür tavsiyelerde bulunmak, buna zaman ayırmak pek faydalı olmuyor.
Hatta iyi geleceğini düşündüğünüz bir akşam yemeğine çıktınız. Oraya gittiğinizde tartışılacak belli konular çıktıysa, tartışma diline girdiyseniz oraya gitmek de sizi travmatize eder.
Kendiniz için iyi bir şey yapmaya çalışırken hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Bu yüzden de belli konuların çözümlenmesi, orta noktaların bulunması konusu terapinin sonlarına doğru yapılır.
Zemin sağlam olduğunda onun üzerine kurulacak inşaat da daha sağlıklı olur.
Duygu odaklı çift terapisinin özelliklerinden de kısaca bahsedeyim
Ödev verilmez
Bunlardan biri; bu yaklaşımda pek ödev verilmez.
Daha çok seans odasında yaşantılayarak, deneyimleyerek öğrenmeye önem verilir.
Terapist de bu süreçte çok aktiftir.
Aranızdaki diyaloglara 3. kişi olarak doğrudan müdahale eder.
Bir nevi içinizde dillendirmekte zorlandığınız düşüncelerinize, hislerinize duygularınıza tercüman olur bunları daha net bir şekilde ortaya koymanızda bir model olur.
Bu modeli yaşantısal bir şekilde gözlemlersiniz.
İşe yaradığını seans içinde görürsünüz.
İşe yaramadığı zamanlarda da terapistin yaptığı manevraları, zorlu durumlardaki alternatiflerini doğrudan gözlemleme şansınız olur.
Böylece de daha kolay bir şekilde içselleştirirsiniz.
İçselleştirdiklerinizi de seans sonrası zamanlarda kendiliğinden uygulamaya başlarsınız.
Travmalara doğrudan odaklanılmaz
Duygu odaklı çift terapisinin önemli bir özelliği de bireysel travmalara doğrudan girilmez.
Bağlanma ilişkisinin ilişkiye yansımasından bahsediyoruz tabii ki ama şu anki sorunları anlamak için belli travmalara gidilse de bu bireysel travmalar hiçbir zaman gündem konusu olmuyor.
Çünkü bireysel travmalar üzerinde durulduğunda bir nevi karanlık sulara girilmiş oluyor ve oradaki ilişki kopuyor.
Bireysel etkenlere doğrudan odaklanmak ilişkiye hızlı bir şekilde yansımıyor.
Duygu odaklı çift terapisinin bize gösterdiği önemli bir şey de; bireysel travmaların farkında olarak bağlanma ilişkisini kaliteli hale getirmek mümkün.
Çiftlerin getirdiği kalıpları ve hassas noktalarını kenarda tutabilmelerinin mümkün olduğunu görüyoruz.
Bunun nasıl yapılabileceğini bağlanma ilişkisine uygun saygı, sevgi, güvene dayanan dilin nasıl yapıldığını öğrendikçe bunu ete kemiğe büründürmek de olanaklı oluyor.
Bağlanma yaralarının tamirine odaklanılır
Duygu odaklı çift terapisinin önemli bir diğer noktası da; özellikle 2. aşamayla birlikte bağlanma yaralarının tamiri üzerinde duruluyor.
Bu yara ve kırgınlıklar bir gölge gibi takip eder.
Bu gölgeleri işleyip dönüştürdükçe öncekine göre daha derinlikli, sağlıklı bir ilişkinin de kurulduğunu görüyoruz.
Tabii ki herkes bu aşamaya ulaşamayabilir.
Bunun için emek, çaba gerekiyor.
2. aşamayla birlikte kişiler belirli noktaları derinlikli olarak işlediyse zamanla birlikte yıllanan şarap gibi ilişki daha da kaliteli bir hale geliyor.
Kısa süreli bir yaklaşım
Duygu odaklı çift terapisinin diğer özelliği; kısa süreli bir yaklaşım olmasıdır.
Her ne kadar derinlikli bir şekilde odaklansak ve yoğun bir şekilde seansları geçirsek de aylarca, yıllarca sürmüyor.
Ortalama 8 ile 20 seans arası bir süre gerektirdiğini söyleyebilirim.
Tabii ki bazen daha uzun sürdüğü durumlar olabiliyor ama bir yerde zorlanılıyorsa orada bireysel bir etken de olabilir.
Ama genelde her iki taraf da iyi bir motivasyonla geldiyse ve problemleri çözümleme konusunda istekliyse 8 ile 20 seansın yeterli olduğunu söyleyebilirim.
Duygu odaklı çift terapisinin etkili olabilmesi için sürece ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi olur.
Bu diğer terapi yaklaşımları için de geçerli.
Çünkü bekledikçe aradaki kırgınlıklar, gerginlikler birikmeye başlıyor.
O birikimler arttıkça araya duygusal olarak bir mesafe giriyor.
Belli sorunları çözümlemek için gereken enerji giderek azalmaya başlıyor.
Hatta partnerler zaman içinde depresyona girebiliyorlar.
O noktada bir şeyleri çözümlemek zorlaşabiliyor.
Eğer kendinde ya da bir yakınında belli ilişki sorunları varsa mümkün olan en erken sürede çift terapisi desteği alınmasını öneriyorum.
Yeni evlenen ya da ilişkiye yeni başlayan kişiler için de düşünülebilir.
“Zaman içinde oturur, hemen neden kurcalayalım?” gibi düşünme.
Çift terapisine ne kadar erken başlanırsa kırgınlıklar birikmediği için seans süresinin kısalmasının yanında daha şefkatli bir tonda konuşup hareket etmek daha da kolaylaşıyor.
Tekrar görüşmek üzere
Uzm. Psk. Cem Gümüş