Çok uzun bir yolda ilerleyen gezgin her türlü yükle yüklüymüş. Sırtında ağır bir kum torbası varmış; büyük su kabı yanından sarkıyormuş. Sağ elinde garip şekilli bir taş, sol elinde iri bir kaya parçası taşıyormuş.
Boynunda yıpranmış bir ipin ucunda eski bir değirmentaşı sallanıyormuş. Ayak bileklerindeki paslı zincirlere bağlı ağırlıkları tozlu topraklarda sürüklüyormuş. Başında ise yarı çürümüş bir balkabağını dengede tutmaya çalışıyormuş. Attığı her adımda da zincirler tıkırdıyormuş. Sızlaya inleye adım adım ilerlemekte ve kötü talihinden, kendini tüketen yorgunluktan yakınmaktaymış. Öğle sıcağında bir çiftçiye rastlamış. Çiftçi sormuş: ‘Yorgun yolcu, niye bu iri kaya parçasını kendine yük ediyorsun?’
Gezgin cevap vermiş: ‘Gerçekten de çok saçma, ama daha önce bunu fark etmemiştim’ diyerek kayayı atmış ve kendisini daha hafif hissetmiş.
Uzun süre yoluna devam ettikten sonra yeniden bir çiftçiye rastlamış ve o da sormuş: ‘Yorgun yolcu, söyle bana, niye başındaki yarı çürümüş balkabağı ile kendine eziyet ediyor ve niye o demir ağırlıkları ayaklarında sürüklüyorsun?
Gezgin cevap vermiş: ‘İyi ki bunu söylediniz. Kendime ne yaptığımın farkında değildim’. Zincirleri çözmüş ve bal kabağını yolun kenarındaki hendeğe fırlatmış. Yine kendini daha hafif hissetmiş. Fakat yol aldıkça tekrar yorgunluk bastırmış.
Tarladan gelen bir başka çiftçi kendisini şaşkınlık içinde izlemiş ve ‘Çuvalda kum taşıyorsun, fakat ileride taşıyabileceğinden çok daha fazla kum var. Sanki Kawir çölünü geçmeyi planlamışsın gibi o büyük su kabını ne yapacaksın?’ Nasıl olsa yol boyunca uzun süre sana eşlik edecek temiz bir dere akıyor’ demiş. Bunu duyan gezgin su kabının ağzını açmış ve içindeki acı suyu yola boşaltmış. Sırt çantasındaki kumu yere döküp bir çukuru doldurmuş.
Bütün bunlardan sonra dalgın dalgın durmuş ve batmakta olan güneşe bakmış. Ona ulaşanlar güneşin son ışıklarıymış. Şöyle bir kendisine baktığında boynundaki ağır değirmentaşını şaşkınlıkla fark etmiş ve birden öne eğilerek yürümesine bu taşında neden olduğunu anlamış. Hemen gevşetmiş ve nehire, atabildiği kadar uzağa fırlatmış. Sonunda yüklerinden kurtulmuş bir şekilde akşamın serinliğinde kalacak yer bulmak üzere yoluna devam etmiş.
(Kaynak: Doğu Hikayeleri ile Psikoterapi, Nossrat Peseschkian, Beyaz Yayınları)
Uzm. Psk. Cem Gümüş