Kaygılı bağlanan erkekler ve kadınlar, genelde ilişkide sorun kaynağı olarak algılanabiliyor.
Bu kişiler dengesiz, aşırı hassas, alıngan, fazla duygusal, sorunlu kişiler olarak algılanıyorlar.
Belki sen de böyle birisin ya da eşin, partnerin, bu gibi kaygılı bağlanma özelliklerine sahip olabilir.
Kaygılı bağlanan insanların neden böyle hissettiğini ve neden böyle hareket ettiğini anlamak istersen bu yazıda anlattığım noktalar, kaygılı bağlanmayı daha derinlikli bir şekilde analiz etmen konusunda faydalı olacaktır.
Kaygılı bağlanan kişilerin özelliklerinin ve işaretlerinin neler olduğunu beş madde üzerinden detaylı olarak anlattığım bir yazı var. Öncelikle bu yazıyı okumanı öneririm.
Kaygılı bağlanma stili nasıl gelişir? Neden olur?
Açıkçası bu çok kolay cevaplanabilecek bir soru değil.
Çünkü yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki; bağlanma stillerinin nasıl ortaya çıktığını net bir şekilde bilemiyoruz.
Çünkü çok boyutlu bir konu…
Ama bağlanma stillerinde her birinin kendine has belli ortak özellikleri var, belli bir süreci var.
Bu süreçte ön plana gelen ortak özellikler nelerdir? diye düşündüğümde, 5 tane madde üzerinden bunu anlatabileceğimi fark ettim.
1. Tutarsızlık ve Duygusal Yoksunluk
Kaygılı bağlanma stilinin oluşmasında önemli nedenlerden biri; tutarsız, duygusal olarak yoksun bırakan tarzda ebeveynlere sahip olmaktır.
Bağlanma ilişkisinde güvende hissetmediğin, kaygılı hissettiğin bir durum içindeysen, muhtemelen ebeveynin -özellikle annen- daha erken dönemde yeterince ilgili, sıcak, sevgisini gösteren, sana kendini değerli hissettiren tarzda yaklaşmamış olabilir.
En azından ihtiyaç duyduğun kadar bu hisleri, ihtiyaçları yeterince karşılamamış olabilir.
Belki de bazen karşılamış olabilir.
Seni sevdiğini hissettirmiş olabilir. Sana sarılmış, güzel sözler söylemiş olabilir ama burada bir tutarsızlık var.
Bazen var, bazen yok ve günün sonunda da içinde bir açlık yaşamış olabilirsin.
Duygusal ihtiyaçların tam olarak karşılanmıyor ve karşılanıyor gibi görünen zamanlar da, ebeveyninden onay, takdir aldığın zamanlar…
Muhtemelen bu belli şartlarla oluştu.
Bir başarı gösterdiğin zaman ya da onların sözünü dinlediğin, uyumlu, uslu, efendi olduğun zamanlarda belki de daha çok onaylandı, takdir edildi.
O noktada da koşullu bir sevgi almış oluyorsun ve zaman içinde de o koşulları sağlamaya çalışıyorsun.
Başarılı olmaya, uyumlu olmaya…
Ama o koşullar da her zaman tutarlı bir şekilde beklediğin ilgiyi, özeni, bağı, sevgiyi yeterince görememene, o duygusal açlığının devam etmesine neden oluyor.
O zaman da çıtayı yükseltip “Demek ki daha da başarılı olursam, iyice gözlerine sokacak kadar çok başarılı olursam ancak sevilirim.” gibi bir beklentiyle kendini ispat etmeye çalışıyorsun ya da bunun çok zor olduğunu görüp “İşte olmayacak, yapamayacağım, demek ki beni sevmeyecekler, duygusal açlığımı doyuramayacağım.” gibi bir durum içine girmiş olabilirsin.
Tüm bunlarda bir kaygı unsuru var.
Bazen de sorun çıkardığın zaman ilginin daha çok sana yöneldiğini fark etmiş ya da dışarıdan gözlemlemiş olabilirsin.
Örnek veriyorum; sorun çıkardığında annen ya da babanın daha çok ilgi gösterdiğini görüp bunu daha çok pekiştiriyorsa sen de farkında olmadan bunu öğrenmiş olabilirsin.
Negatif bir ilgi olsa bile en azından görülmemekten daha iyidir, gibi hissedersin.
Böyle bir çocuk olarak büyüdüğün için ilişkinde güvensiz bağlanma stiline sahip olan birisi olarak partnerine “Sen bana ilgi göstermiyorsun, beni önemsemiyorsun, birlikte bir şey yapmıyoruz, niye böyle olduk biz?” gibi yakınmalar içine bu alt yapıdan dolayı giriyor, sorun çıkarıyor olabilirsin.
Temelde bu kalıbı öğrendiğin için duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorsun.
Bu öğrendiğin kalıp o ilgi için, şefkat için, bağ için sanki savaşman, uğraşman gerekiyor gibi hissettiriyor.
Tutarsız ve duygudan yoksun bırakan ebeveynlerin olduğu ve bu iklim, bu koşullar altında güvensiz bağlanan bir çocuk olduğun için savaşmak durumunda kalma hali normalleşmeye başlar, sürekli diken üstünde hissedersin ve kuyruğu dik tutarsın.
Daha sonraki aşamada da ,yetişkin olduğunda, ilişkilerde güvensizlik hissetmek, duygusal olarak uzak olmak ve sonra karşı tarafı aktive edip onun ilgisini kendine çekmeye çalışıyor olmak sana normal gelir.
İlişkilerin doğası böyledir, diye öğrenmiş olursun çünkü.
Üzücü bir şekilde de bu hayatında sürekli tekerrür eder.
2. Yetersiz Ebeveyn
Güvensiz bağlanma stilinin diğer bir önemli nedeni de, yetersiz ebeveynlere sahip olmaktır.
Yetersiz ebeveynlik de belki duygusal anlamda sana besleyici şekilde yaklaşılmış olabilir.
Sevgisini belki açık gösterdi, seni öptü, sarıp sarmaladı, onayladı, takdir etti, seninle oyun oynadı, zaman geçirdi ama belli noktalarda yetersiz kalmış olabilir.
Özellikle de mesela sen bir şeye üzüldüğünde, korktuğunda, kaygılandığında, mutsuz hissettiğinde ebeveynin sana yeterince senin duygularını yansıtacak şekilde, sana ayna olacak şekilde, seni yatıştıracak, teskin edecek şekilde yeterince yaklaşamıyordu.
Belki seni teskin etme yolu kafana takmamanı, dikkatini başka bir şeye yönelterek başa çıkmanı pekiştirecek şekilde olmuştur.
İşte o noktada da duygularını bastırmayı öğreniyorsun.
Belki o yetersiz ebeveynlik içinde olan ebeveynin de kendi hayatında duygularını bastırarak başa çıkmaya çalışıyor.
Sana da böyle yaklaşıyor ama bir çocuk olarak senin ihtiyaç duyduğun bu değil.
Duygularının görülmesi, anlaşılması, temas kurulması, bununla bağlantılı olan ihtiyaçların doğrultusunda hareket edilmesidir.
Ebeveyninin yetersizlikler yaşamasının nedeni de onun hayatında belli sorunlar olması olabilir.
Belki de depresyon, kaygı bozuklukları, evlilik sorunları ya da alkol problemi gibi sorunları var.
Bu sorunların gölgesi içinde ebeveynlerin senin ihtiyaç duyduğun tarzda güçlü bir ebeveyn modeli olmamış olabilirler.
Böyle bir ortam içinde belki de erken olgunlaşmak durumunda kaldın.
Bir şekilde seninle alakalı belli sorumlulukları yerine yeterince getirememiş olabilirler.
Mesela, kardeşlerine bakım vermek durumunda kalmış olabilirsin.
Hal böyle olunca da erken yaşta almaya çalıştığın sorumluluklar altında ezilmeye başlayabilirsin.
Çünkü yaşından büyük sorumluluklar almaya çalıştığın için çoğu zaman bunlarda tabii ki zorlanacaksın ve bunlar mükemmel olmayacak.
Sıkıntı yaşayacaksın ama o sıkıntıları yaşarken de ebeveynlerine tam olarak güvenmediğin için onlardan yeterince destek almadığını görürsün.
Desteksiz hissedersin.
Bu seni yetersiz, çaresiz, sıkışmış hissettirir.
Beraberinde getirdiği bu yalnızlık hissi için de şöyle bir şey hayal edersin; “Ya birisi çıksın, beni sarıp sarmalasın, benim üzerimdeki belli sorumlulukları alsın, rahatlatsın beni, zorlandığım noktalarda destek olsun, güven versin bana, ben işin içinden çıkamıyorum, bir şekilde desteğe ihtiyacım var, yalnız olmadığımı görmeye ihtiyacım var.”
Aslında anne-babanın sana yeterince gösteremediği güçlü bir figüre ihtiyacın var.
Böylece daha kendini güvende hissetmeye başlarsın. Güvensiz bağlanmada kaygılı bağlanmanın önemli bir işareti de güven ihtiyacının karşılanmamasıdır.
Diyelim ki, bir arabayla yolculuğa çıkacaksın, uzun bir yolculuğa…
Ama arabada belli sorunlar var; motorundan ses geliyor, benzin deposunda yeterince yakıt yok, lastiği patlayabilir gibi hal almış gibi.
O noktada araba sana yeterince güven vermez ve bu arabayla uzun bir yolculuğa çıkmak seni tedirgin edebilir.
O yüzden de uzun bir yolculuğu belki hayal bile etmezsin artık ve günü kurtarmaya çalışırsın.
Arabanın yettiği kadarıyla yetinmek durumunda kalırsın ama aslında daha güzel yerlere gitmek istiyorsun ve sen de arabayı kullanmak istiyorsun.
Kendi arabanı geliştirip sahiplenmek istiyorsun ama karşında yeterince etkili, yeterli modeller olmayabilir.
O yüzden de o yalnızlık içinde kendini güvensiz hissedersin.
Kaygılı bağlanma stilinin oluşmasında bu önemli bir faktördür ve açıkçası böyle bir döngüyü yaşadığında bu senin özgüven gelişimini de olumsuz bir şekilde etkiler.
3. İlişkiden Israrla Beslenmeye Yönelmek
Güvensiz bağlanma stilinin önemli nedenlerinden biri de ısrarla ilişkiden beslenmeyi seçme pozisyonunda olmaktır.
Buraya kadar anlattığım faktörler diğer güvensiz bağlanma stillerinde de -kaçıngan bağlanma, tutarsız bağlanma- görülebilir ama özellikle bu kaygılı bağlanma stilindeki kişilerde, “Eğer ben ilişkiden bir şey alamıyorsam kendimi yalıtıp, kendi kendime halletmeye çalışayım.” gibi bir refleks oluşmuyor ve ilişkiden beklenti içinde olma hallerine devam ediyorlar.
Bunun neden olduğu tam olarak bilinmiyor; neden bazıları bunu seçmiyorken, güvensiz bağlanan kişi bunu seçiyor?
Sonuç olarak günün sonunda çocuk böyle bir çaba içine giriyor, oraya fazla yatırım yapası geliyor çünkü başka yatırım yapacak daha alternatif bir kaynağı yok.
Özellikle de çocuk daha küçük yaşlarda olduğunda çocuğun önemli yatırım kaynağı anne-babadır.
Çevresinde başka bir kaynak çoğu zaman yoktur.
O yüzden de güvensiz bağlanan, özellikle kaygılı bağlanan kişilerde bu ilişkiye yönelmenin daha fazla olduğunu görüyoruz.
Bunu şuna benzetebiliriz; bulunduğun bölgede sadece bir tane market var. Beslenme ihtiyaçlarının hepsini karşılayabildiğin, alışveriş yapabildiğin tek yer orası ve ücra bir yerde yaşıyorsun.
En yakın yerleşim yeri çok uzakta ve bir ulaşım imkânı da yok diyelim.
Bu noktada market, senin beslenme ihtiyacını karşılama açısından her şeyindir.
Marketle alakalı en ufak bir sorun, bir sıkıntı, tedarikte bir problem yaşanması, markete ulaşamıyor olmak ya da marketin kapanacağını hayal etmek senin için çok büyük bir şeydir.
Çok korkutucudur.
Bunu hayal etmek bile istemezsin.
İhtiyaç duyduğunda marketin orada olduğunu ve oradan istediğin zaman alışveriş yapabileceğini bilmek istersin.
İşte güvensiz bağlanma stilinde de bu gibi kişiler için tek bir market var ve beni ancak o besleyebilir, benim her şeyimi oradan almam gerekiyor, başka bir şey düşünemem gibi bir psikoloji oluyor.
Bir seçim, bir tercih oluyor.
Kaçıngan bağlanma stilinde ise şöyle bir durum oluyor; Market kapanabilir, böyle bir olasılık var. O yüzden ben kendi kendime yetebilmeliyim. Gerekirse ot yerim, taşın suyunu çıkarırım bir şekilde beslenirim. Hayatta kalırım. Kendi kendime yetebilmem gerekiyor.
Kaygılı bağlanan kişilerse böyle bir seçeneği kabul etmiyorlar ve marketin kapalı olmasını yani bağlandığı kişinin ulaşılamaz olmasını kabullenmiyorlar.
Buna tahammül etmiyorlar ve ondan beklenti içinde olmaya devam ediyorlar.
İhtiyaçlarının arkasında durup, o ihtiyacı o kaynaktan karşılamaya kararlı bir şekilde devam ediyorlar.
Bu da tabii ki ilişkide bağlanma figürüne fazla yapışmaya ve hayatın diğer alanlarını görmezden gelmeye neden oluyor.
4. Ebeveynini Modellemek
Güvensiz bağlanmanın önemli bir nedeni de, modelleyerek öğrenmektir.
Özellikle erken dönemde anne ile olan ilişkiler daha ön planda olduğu için oradan itibaren, eğer annede de güvensiz bağlanma stili varsa çocukta da güvensiz bağlanma stili olma olasılığını düşünebiliriz.
Annede eğer güvensiz bağlanma stili özellikle şiddetli düzeyde ise ya da çok ön plandaysa çocuk da sonuç olarak böyle bir modelle dünyaya geliyor.
Annesini sürekli gözlemleyerek ilişkilerde nasıl hareket ettiği ile alakalı belli kalıpları içselleştiriyor.
Anne güvensiz bağlanma stilindeyse bu sadece eşine, partnerine yansımaz; çocuklarına da yansır.
Mesela güvensiz bağlanma stili içinde aşırı koruyucu, fazla verici, fedakâr tarzda hareket edebiliyorlar.
Fazla yapışabiliyor, çocukları üzerinden kendini tanımlayabiliyor. Çocuk da haliyle bunu bir şekilde farkında olmadan içselleştirmiş oluyor.
Aynı zamanda baban da tam tersi, kaygılı bağlanan figür olabilir.
O noktada kaygılı bağlanan ebeveynin diğerine karşı nasıl olduğunu, anne-baba arasındaki o eş ilişkilerinin nasıl olduğunu, evlilik ilişkilerinin nasıl olacağını da aslında gözlemlemiş oluyorsun.
Kaygılı bağlanan figür olarak kendini nasıl ortaya koyduğunu, bir şekilde bağ kurma, ilişki kurma ihtiyacı yeterince karşılanmadığında ne yaptığını gözlemlemiş oluyorsun.
Bunlar bilinç dışına kaydediliyor ve daha sonra da hayatına bir şekilde yansıyor.
5. Yetersiz Özgüven Gelişimi
Kaygılı bağlanma stilinin önemli bir nedeni de yetersiz özgüven gelişimidir.
Yapışma ilişkisi içinde hayatın farklı alanlarına, özellikle çocukken, yeterince odaklanamıyor olmak ya da odaklanmaya rağmen oralarda güvensizliğin devam etmesi, yeterince desteklenmemek, sıkıştığı noktalarda ebeveynin güçlü bir şekilde, güçlü bir figür olarak çocuğuna destek olamaması güvensizlik duygularını pekiştirir.
O zaman da çocuk bu kaygılı bağlanma stili içinde koruma modunda hareket ediyor.
Temkinli, diken üstünde…
O noktada farklı şeyleri keşfetmek, dünyaya açılmak korkutucu geliyor.
Çünkü dünyanın kendisi korkutucu, kimseye güvenemem, sürekli yanımda annem-babam olmalı, o güvendiğim figür yanımda olmalı, eğer yanımda değilse ben yapayalnız kalırım, ortada kalırım ve başıma bir şey gelse ben kendi kendime bununla başa çıkamam gibi bir korku geliyor.
Mesela bazı panik bozukluk durumlarında, agorafobide, yalnız kalamama sorunlarında da genelde böyle eğilimler olduğunu görebiliyoruz.
Özellikle de kronik olan sorunlarda.
Kaygılı bağlanan kişi bağlanma figürüne, ebeveynine yapıştıkça kendini yeterince tanıma, kendini ayrıştırma, ben ayrı bir bireyim, ayrı duygularım ihtiyaçlarım var ve hayatta belli zorluklar karşısında kendime göre de belli yollar bulabilirim gibi bir içsel konuşma içine giremiyor.
O zaman özgüven gelişimi açısından tüm bunlar bir dezavantaj oluşturuyor.
Belki şöyle bir soru aklına geliyor; “O zaman kaçıngan bağlananlar daha mı sağlıklı?”
Belki sen de bir kaçıngan bağlanan stile sahip bir partnerle birliktesin.
Eşin kaçıngan bağlanma stiline sahipse, hep böyle çözüm odaklı, mantıklı, kendine yetebilen tarzda bir pozisyondaysa belki onu daha sağlıklı, daha yeterli, daha olgun görüyorsun.
Gerçekten de böyle mi?
Her iki bağlanma stilinin de kendine göre belli avantajları ve dezavantajları var. Belli farklılıkları var.
Bu doğrudan elma ile armutu birbiriyle karşılaştırmak gibi bir durum…
Şöyle bir genelleme eğilimi var;
Kadınlar daha güvensiz, kaygılı bağlanma içindedir. O yüzden çocuk gibi duygularıyla hareket eder.
İlişkideki ihtiyaçlar onlar için daha önemlidir ve diğer noktalara odaklanmazlar.
Erkekler de daha kaçıngan bağlanma eğilimindedir. Kendine yetmeyi öğrenmişlerdir, ilişkiden pek beklenti içine girmezler. Mantıkla hareket ederler.
Açıkçası ilk başta böyle gibi gelse bile bu konuda yapılan çalışmalar, araştırmalar gösteriyor ki, bağlanma stilinin kendisini doğrudan cinsiyetle ilişkilendiremiyoruz.
Erkekler de kaygılı bağlanma stiliyle hareket edebiliyorlar ve kendi içlerinde bunu yaşayabiliyorlar.
Biri diğerinden daha fazla gibi değil.
Ya da kadınlar da kaçıngan bağlanma stili ile hareket edebiliyorlar.
Burada farklılığı yaratan şey ilişki pozisyonları ile alakalıdır.
İlişki pozisyonlarıyla bağlanma stilleri birbiriyle karıştırılmaması gerekiyor.
Daha önceki iki yazımda agresif savaşçı ve kaçıngan barışçı diye iki tane ilişki pozisyonundan bahsetmiştim.
Bir genelleme yapacak olursam (bu çalışmalarla da bunu ispatlayabilecek belli veriler var);
Kadınların agresif savaşçı pozisyonu; ilişki için savaşan, ilişkide bağ kurma ve temas etme, ilgi ihtiyacı gibi noktalar için aslında savaşan taraf olduğunu; erkeklerin de daha kaçıngan barışçı pozisyonda olduğunu; sorun çıkmasın, stabil olsun, her şeyi de birbirimizden beklemeyelim, kendimize de yetebilmemiz gerekiyor, birbirimize yüklendikçe sıkıntı çıkar, deyip daha sakin kalmaya çalışan ya da beklentisi daha düşük olan tarzda olduğunu söyleyebiliriz.
Burada toplumsal olarak da belli etkenler var; mesela yuvayı dişi kuş yapar.
Dişi kuşa yani kadına ilişkiyi tutma, ilişkiyi bir arada devam ettirme gibi bir misyon yükleniyor.
Bu belki doğanın getirdiği anne olmakla da bağlantılı bir şey olabilir.
Açıkçası böyle bir beklenti olsa bile erkekler için de bağ kurma, bağlanma önemli bir ihtiyaçtır.
Kaygılı bağlanma içine girip, bağı kaybetmekle alakalı ciddi korkular içine girebilirler.
Erkeklere de toplumsal olarak, kendine yetmelisin, evin direği olmalısın, maddi sorumluluklarını yerine getirebilmelisin gibi belli misyonlar yükleniyor.
Kendine iyi bak. Bunu lafın gelişi söylemiyorum. Gerçekten iyi bak.
Uzm. Psk. Cem Gümüş