Yakın ilişkilerde insanın rahat olması, kendisi olması önemlidir, değil mi?
Sevgilin, eşin seni her halinle kabullenmelidir.
Onu eleştirsen, yargılasan bile seni anlamaya çalışmalıdır.
Sinirliysen, kaygılıysan, üzgünsen, yorgunsan, canın bir şeylere sıkkınsa onu kötü hissettirebilecek şekilde davranmış olmana takılmaması gerekir, değil mi?
Cevabın, evet öyle düşünüyorum ise sana pek katılmıyorum.
Neden mi? Anlatmaya çalışayım.
Bu konuyu önemsiyorum çünkü ilişkilerde kendin olma ve rahat hareket etme hakkının birçok ilişkiyi bitirdiğini gördüm.
Hocam insan yakınlarına karşı kendi olmasında, içinden geçeni olduğu gibi söylemesinde, rahat olmasında ne sorun var ki? Onlara karşı rahat olamayacaksak kime rahat olacağız, diyebilirsin.
Normalde arkadaşlarınla, komşularınla, dışarıda iş hayatında karşılaştığın kişilerle genelde özenli ve saygılı bir tonda iletişim kurmaya çalışırsın değil mi?
Daha temkinlisindir, kırmamaya çalışırsın.
Hakkında kötü bir şey düşünmemesi için sözlerini davranışlarını tartarsın.
Yüksek beklentilere girmez, küçük sorunlara takılmaz, onları büyük oranda olduğu haliyle kabul edersin.
Yabancı diyebileceğimiz kişilere böyle özenli olurken, sevgiline, eşine ya da ailene özensiz şekilde davranma hakkın olduğunu düşünmek çok şaşırtıcı ve üzücü değil mi?
Çoğu zaman danışanlarımdan duyduğum bir şey var;
Sorun yaşadıkları aile yakınlarının ya da eşlerinin/partnerlerinin aslında diğer insanlara karşı daha anlayışlı ve kibar olduklarını gözlemlediklerini söylerler.
Madem ki öyle yapabiliyor bana niye böyle kötü davranıyor diye buna da sinir olurlar.
Dış çeperde olan, yakınlarımız dışındaki sosyal ve mesleki hayatımızdaki kişiler karşısında rollerimiz gereği çok rahat olmamayı seçiyoruz.
Tamamen kendimiz olamıyoruz çünkü karşımızdaki kişilerle her istediğimiz, istediğimiz zamanda, yerde ve biçimde birebir aynı olamıyor.
Bu yüzden uyum sağlamak zorunda oluyoruz ve kaos çıkmaması için belli kurallara uyuyoruz.
Ama fark ettiysen iş yakın ilişkilere gelince durum değişiyor.
Yakınlarımıza karşı kendi isteklerimizin arkasında durma konusunda daha beklentili oluyoruz.
Böyle olması bir taraftan rahat hissettiren bir şey ve yakın ilişkileri anlamlı da kılıyor.
Bunun yanında anlaşmazlık yaşanan, farklılaşan durumlar olduğunda kendin olma modunda fazla kalıp uyumlanma sorunları olabiliyor.
Bu sorunu 3 örnek düşünce üzerinden anlatayım.
Aslı, canı bir şeye sıkılınca ya da hoşuna gitmeyince hemen parlayıp kırıcı konuşabilen birisi.
“Ben dobrayım, açığım. Karşımdaki aman kırılmasın diye eğilip bükülmem. Dilimin kemiği yok. İçimde tutmam hemen çat çat söylerim. Ben ailemde böyle gördüm. Bizde her şey hemen konuşulurdu. Kavgaysa kavga. Sevgilim o yüzden beni böyle kabul etmeli. Söylediklerime o an takılmamalı. Soğukluk oluyorsa anlayışsızdır.” diye düşünüyor hatta bunu da açık şekilde söylüyor.
Burada Aslı kendini net ifade ediyor, kendisi oluyor ama partneri durumdan memnun değil.
Mehmet’in yorucu bir işi var ve eve gelince ayaklarını uzatıp dinlenmek, televizyon izleme, video oyunu oynama gibi kafa dağıtan şeyler yapmak istiyor.
Eşiyle pazar günü tüm gün zaman geçirmelerinin ona yetmesi gerektiğini düşünüyor ve bu yüzden da hafta içi ona pek ilişmemesi gerektiğini söylüyor.
“Eve geldiğimde de rahat olmayacaksam nerede rahat olacağım. Beni her halimle kabul etmeli. Evi geçindirmek için ne kadar yorulduğumu görüp gönlümü hoş tutmalı.” diye düşünüyor.
Mehmet kendisi olarak hareket ediyor ama eşiyle arasına her gün duygusal bir mesafe girmeye başlıyor.
Esra annesinin çocukluk ve ergenlik döneminde uyguladığı baskıcı ve kontrolcü tavırlar nedeniyle ona çok kızgın. Özgüvenin gelişimine olumsuz etki ettiğini düşünüyor.
Annesi yıllar içinde hatalarının farkına vardıktan sonra artık ona daha anlayışlı davranmaya çalışmasına rağmen Esra şöyle düşünüyor; “Bana haksızlık yaptıysa, saygısız davrandıysa benim de öyle davranma hakkım var. Ben yıllarca onu memnun etmeye çok uğraştım ama artık sabrım yok. O adım atsın, onu daha fazla motive etmek zorunda değilim. Ona çok kızgınım. Şu ana kadar aklı neredeydi? Aynısını ona hissettireceğim ki beni anlasın, sürünsün.”
Esra kendisi olarak kızgınlık duygusuyla temas kuruyor ve bir duruş sergiliyor ancak bu onun kişisel gelişiminde travmalarıyla başa çıkmada en ideal yol mu?
Aslı, Mehmet ve Esra’nın sence nasıl bir yaklaşım içinde olması gerekir? Düşüncelerini yorumlarda paylaşabilirsin.
Sana aklında tutmanı önerdiğim bir prensipten bahsedeyim.
Şartlar ne olursa olsun asla ama asla birbirine özensiz olma hakkına sahip olmadığını kabullen.
Her insan özünde biricik ve hiçbir zaman iki kişinin istekleri her konuda tam olarak örtüşmeyecektir.
Dolayısıyla fikir ve beklenti ayrılıklarının zaten kaçınılmaz olmasını bekliyoruz.
Bunların sayısı ne kadar az olursa o kadar az enerjiyle ilişkiden doyum alınabilir ve kendini güncelleme ihtiyacı azalır.
Bu yüzden de partner seçimlerinde karşılıklı özen göstermede en az zorlanacağın kişiyi seçebilmek gerekir.
Ama doğru seçim yapmak her zaman yeterli ve tek çözüm yolu olamıyor.
Eğer özensizliğe maruz kalırsan bunun çözümü, ben de özensiz olayım o zaman olmamalıdır.
Yakınındaki kişinin sevgi, saygı, güven, gevşeme, eğlenme gibi ihtiyaçlarını karşılaması konusunda her zaman özen göstermelisin.
Tabii ki özensiz davranmayı seçebilirsin, buna hakkın olduğunu düşünebilirsin ama bu seçim-hak doğrultusunda hareket ettiğin anda mutsuz bir ilişkiye yelken açmaya başlayacaksın.
O zaman karşındaki kişi arıza çıkardığında, yakındığında bundan rahatsızlık duymaman gerekir çünkü seçimlerin nedeniyle senin önemli bir payın vardır.
Bir tek ben uğraşıyorum diye düşünüp kurban psikolojisinde kalmanın kimseye bir faydası olmayacağını ne kadar erken fark edersen o kadar hızlı bir şeylerin değişmesini sağlayabilirsin.
Uzm. Psk. Cem Gümüş