Önceki yazımda terapist olarak pişmanlık yaşadığım hatalarımdan birisinden bahsetmiştim.
Bu yazıda da bir diğerine odaklanmak istedim.
Eğer bu tür yazıları aktif okuyan birisiysen, ki muhtemelen öylesin, anlatacaklarım faydalı olabilir.
Eğer beni bir meslektaşım olarak okuyorsan özellikle sonuna kadar okumanı öneririm.
Bizim eğitimlerimizde bilimsel temellere dayanan bir dil kullanma ve sırtını güçlü şekilde bu temele dayama alışkanlığı kazandırılır.
Bu temelden gelmeyen yaşam koçu, kişisel gelişim uzmanı gibi kişilerin sosyal medya gibi platformlarda psikolojinin alanına girebilecek paylaşımlar yapması bizleri rahatsız eder.
Çünkü insanları hatalı ve yanlış yönlendirme, zarar verme riski olabilir.
Katı bilimsel bir dille konuşmak da sıkıcı olduğu ve ilgi çekmediği için bu kişilerin ağzı iyi laf yapıyor diye sorunlu şekilde ilgi görmesi canımızı sıkabiliyor.
Burada fil dişi kulesinden bakma hatasına düştüğümü söyleyebilirim.
Fil dişi kulesinden bakanlar daha geniş kitlelere ulaşabilecek mesajlar-bilgilendirmeler yapmayı yüzeysel ve gereksiz bulabilir.
Çünkü söylenecek çok şey var ve bunu sıkıcı olmadan aktarmak kolay değil.
Bu kişiler asıl desteğin terapi gibi profesyonel bir destek olduğuna vurgu yapar.
Verdikleri mesajın niteliğine bakmaksızın bizim mesleğimizden olmayan kişilerin kişisel gelişim, iyilik hali gibi konularda bilgi-görüş paylaşmasını her zaman sakıncalı bulur ve bu kişilere aşağılayıcı bir gözle bakar.
Burada tabii ki gözden kaçırılan önemli gerçekler var.
Ben de bir zamanlar böyleydim.
Televizyonda ya da sosyal medyada ruh sağlığı alanındaki bir uzman olmamasına rağmen kaygı, öfke, özgüven, değersizlik psikolojisi, ilişkiler gibi bizim alanımıza giren tarzdaki konulardan bahseden kişileri aşağılar, “Bu kim ki konuşuyor, insanlar nasıl dinler bu tipleri?” derdim.
Tabii ki bu kişiler arasında gerçekten “tip” kelimesini kullanmanın doğru olacağı, insanları yanlış yönlendiren, hatta sahtekar kişiler var ama zamanla fark ettim ki bu kişiler arasında bizim alanımıza saygı duyan, sınırlarını bilen ve faydalı olabilecek içerikler paylaşan kişiler de var.
Daha da önemlisi bu kişilerden istifade ettiğini, onlardan çok şey öğrendiklerini ve yaşam kalitelerinin çok arttığını söyleyen insanlar oluyor.
Diğer ülkelerde bu durum nasıl diye baktığımda da, gelişmiş ülkelerde koçluk alanının oldukça gelişmekte olduğunu, psikolojik güçlüklere girmeden yaşam kalitesine yönelik birçok değerli bilgi paylaşıldığını gördüm.
Bu noktada Konfüçyüs’ün söylediği gibi “Karanlığa küfretmek yerine bir mum yak”mak gerektiğine karar verdim.
Madem ki insanların doğru bilgiyi doğru kaynaklardan alması gerektiğine inanıyorum; fildişi kulemden bakıp diğer kişileri eleştirip meyve veren ağaç taşlanır, ama bu ağaçlar çürük zararlı meyve veriyor gibi meselelerle uğraşmadan doğrudan sağlıklı bir bilgi kaynağı olmalıyım, diye karar verdim.
O zamandan beri YouTube kanalımda, blogumda onlarca içerik paylaştım ve giderek artan bir ilgiyle bu içerikler izleniyor, okunuyor.
Çok güzel geri bildirimler alıyorum.
Gelen yorumlardan doğru bir karar verdiğimi görüyorum.
Bunu övünmek, çok özel birisi olduğumu söylemek için anlatmıyorum.
Anlattığım bilgileri bilen birçok yetkin meslektaşım var.
Yani benim şu an yaptığım gibi sosyal medya platformlarından çok değerli paylaşımlar yapabilecek birçok kişi var.
Belki benim farkım bu paylaşımlara zaman ayırmak için maddi-manevi bazı ödünler vermem, güzel bir şekilde bilgiyi paketlemeye çalışmam ve takipçi sayısına bakmadan uzun yıllar paylaşmaya devam etmeye niyetlenmemdir.
Kendimi ortaya koyma, iyi bir hikaye anlatıcısı olma konusunda daha geliştirmem gereken çok şey olduğunu biliyorum, sıkıcı ve yavaş konuştuğumu, çok uzattığımı söyleyen kişiler var ama mükemmeliyetçilik hatasına girmeden elimden geldiğince paylaşımlar yapmaya devam etmeyi seçiyorum.
Beni fil dişi kulesindeki bir meslektaşım olarak dinliyorsan bu dediklerimi özellikle dikkate almanı öneririm.
Birisini eleştiriyorsan, insanların doğru bilgilere ulaşmasını önemsiyorsan daha çok sorumluluk alabileceğini söyleyebilirim.
Şimdiki aklım olsa bu sürece daha önce başlardım ama sevdiğim bir söz var;
Bir ağacı dikmenin en iyi zamanı 20 yıl öncesidir ama en iyi ikinci zamanı da şimdidir.
Evet bizim alanımızda çok sorunlar var, bir meslek yasamız bile yok.
Herkes istediği şekilde paylaşımlar yapıyor.
Bence mağdur psikolojisiyle yakınmak yerine en iyi çözüm, insanların karşısına doğru bilgileri daha çok çıkarmaya çalışmaktır.
O zaman neyin doğru neyin yanlış olduğu daha net görülecektir.
Bunun için gerektiğinde fil dişi kulelerimizden çıkma cesaretini göstermeliyiz.
Kendine iyi bak. Kendine iyi bakmak demek, hatalarından ders çıkarmak ve daha da önemlisi bu dersleri hayata geçirmektir.
Uzm. Psk. Cem Gümüş